John Miller yeğenleri Eric, Henry ve üvey kızı Vanessa ile yaşıyordu. Hiç evlenmemiş ama o kadar sevgi dolu bir kalbi vardı ki yardıma muhtaç bir sürü çocuğa yardım etmiş bir tane de güzeller güzeli bir kız evlat edinmişti. Eric ve Henry küçük yaşta babaları ve annelerini bir trafik kazasında kaybetmişlerdi. Yeğenleri John’u artık babaları gibi görüyor hatta ona baba diye sesleniyorlardı. John kız kardeşinin çocuklarının velayetine sahipti ve onlara bakmaktan büyük memnuniyet duyuyordu. John kırk beş yaşında milyarder bir iş adamıydı. Bir sürü şirketin sahibi olmakla kalmayıp aynı zamanda onlarca markanın da sahibiydi.
Eric, Henry ve Vanessa’ nın arası her zaman çok iyi olmuştu. Artık genç bireyler olmalarına rağmen çocukken olan bağları hala devam ediyordu. Ama şu son bir ay içinde birbirlerine ayrı bir yakınlardı. Birbirlerini asla yalnız bırakmıyor, sürekli destek oluyorlardı. Bunun nedeniyse en yakınlarının, babalarının, vefat etmiş olmasıydı. John’ un yaşı daha çok gençti ama uyurken geçirdiği kalp krizi yüzünden dünyaya gözlerini yummuştu. Dünya bu sevgi dolu milyarderin ölümünden sonra biraz sarsılmıştı. Üzülen insanların dışında kimin şirketlerin başına geçeceği, mirasın nasıl bölüneceği ve bu tür ekonomik manşetlerle medyayı çalkalayan haberler yapan kişiler de bulunuyordu. Bu üç kardeşin dışında aileyi yakından tanıyan kişiler de mirasın bölünmesi konusunda herhangi bir problem çıkacağını düşünmüyorlardı. Çünkü üç kardeş de ılımlı ve paragöz olmayan insanlardı. Babaları bu konuları açmadığı müddetçe sorgulamaz açıkçası pek de umursamazlardı. Bu yüzden miras konusu onları rahatsız etmiyordu. Ama rahatsız eden bir şey vardı. Kardeşler takip edildiklerini hissediyorlardı. Ofislerinde bir köstebek olduğuna inanıyor, iş bittikten sonra birilerinin dosyalarını karıştırdıklarını hissediyorlardı. Bu onlara göre sadece bir his değildi bu bir gerçekti. Henry fotografik hafızaya sahipti ve sabahları ofisine döndüğünde her şeyin yerli yerinde olmadığına emindi ama görevlilerin temizlerken bir şeyleri hareket ettirmiş olabileceği de aklına geldiğinden harekete geçemiyordu. Bu tür garip olaylar Vanessa’yı daha bulmamıştı. Bunun için gerçekten seviniyorlardı çünkü Vanessa en küçük olanlarıydı ve bu genç yaşında bunlardan etkilenmesinin ona iyi gelmeyeceğini biliyorlardı.
John’ un vefatı üzerinden üç ay geçmişti. İşler gittikçe garipleşiyordu. Evlerine tehditkâr notlar geliyor, iş yerlerindeki önemli belgeleri kayboluyordu. Artık Vanessa’ ya bunu söylemenin zamanı geldiğini düşünüyorlardı ama hala akıllarına yatmayan birkaç soru vardı. Vanessa bu olanları nasıl fark etmemişti ve bunlar neden sadece Eric ve Henry’ ye oluyordu? Erkek kardeşler yavaşça Vanessa’ dan şüphelenmeye başlamışlardı. Bunun asıl nedeniyse birkaç aydır erkek kardeşler bu sorunlarla baş ederken, eve mektuplar gelirken, iş yerinden dosyalar çalınırken Vanessa’ nın olanlardan hiçbir haberinin olmayışı ya da fark edemeyişiydi. Ama neden hala böyle bir şey yapabileceğini anlamıyorlardı.
Yaklaşık bir hafta sonra evlerinde Vanessa ve sevgilisinin sohbetine kulak misafiri olmuşlardı. Vanessa’ nın sevgilisinin söylediğine göre kopyalamaları gereken son birkaç dosya kalmış ve ondan sonra tüm servetle beraber kaçacakları adada mükemmel bir hayat süreceklerdi. Bunu duyan kardeşler kızmaktan çok hayal kırıklığına uğramıştı. Senelerce beraber büyüdükleri, güvendikleri, tüm kalpleriyle sevdikleri kız kardeşleri arkalarından iş çeviriyordu. Bunu gözleriyle görmeden ikisi de inanamayacaktı. O cuma iş saati bittikten sonra ikisi de ofiste kaldı ve olmaması için dua ettikleri şeyin gerçekten doğru olup olamadığını görmek için beklediler. Yaklaşık iki saat sonra biri binaya girdi. Hedefi Eric’in odasıydı. Bir dosyayı kapar kapmaz sessizce ofisten çıkmaya başladı. İşte Eric o an bağırdı “Sakın bir adım daha atma!” Eric bu cümleden sonra yaklaşık beş saniye bekledi ve alçak bir ses tonuyla “Kardeşim” dedi.