İhanet

 

Gözlerimi açtığımda, pencereden içeri sızan güneş ve kuş cıvıltılarını duyarak uyanmak az da olsa beni rahatlatmaya yetişmişti. Daha mart ayında olmamıza rağmen yaz adeta gelmiş gibiydi. Dün yaşananları hiçe sayarak ve güneşin bu denli parlaklığına aldanarak, bugünün güzel bir gün olabileceğini düşünmüştüm içimden. Meğersem yanılmışım. Çünkü bugün, her şeyin altüst olduğu ve yeni bir hayata adım atacağım ilk gün.

Dün, o çok sevdiğim patronum beni nedensiz yere işten atmıştı. Kibar bir şekilde beni yanına çağırdı ve artık bu pozisyon için uygun olmadığımı söyleyerek; nazikçe kapının olduğu tarafı eliyle işaret etti. Ben daha nedeninin soramadan yanımda biten asistan:” Eşyalarınızı sizin için toplandı bile.” diyerek elime tutuşturdu. Adeta ayaküstü kovulmuştum. Elimdeki dosyaları sinirle fırlatarak kendimi dışarı attım. Adım gibi emindim ki bu işin arkasında başka bir neden vardı. Çünkü şirkete benden daha iyi bir pazarlama müdürü bulacaklarını hiç zannetmiyordum.

Bugün kahvaltı masasında kardeşime: ”Beni neden attırdıklarını biliyor musun?” diye sordum. Bana sarılarak kafasını iki yana çevirdi. Kız kardeşim, Yelda, ile düne kadar aynı şirkette aynı işleri yapmak üzere birlikte çalışıyorduk. Tek fark, benim ondan bir üst konumda olmamdı.  Yelda, işe gitmek için evden ayrılırken ben de market alışverişi için hazırlandım ve dışarı çıktım. Yaklaşık beş gündür bir rutin haline gelen aynı şeyleri sırasıyla yapıyordum. Önce markete gidiyor, sonrasında spora, oradan kuaföre ve son olarak en yakın arkadaşım olan Filiz’i ziyaret ediyordum.

Beş günün sonunda marketten çıkmak için adım atarken;  yerde gördüğüm, üstünde adım yazan yeşil renkli kağıt dikkatimi çekti. Kağıdı ters çevirdiğimde ise : ”Eğer ona bir şans daha veriyorsan kendini bir daha kandırmayı göze alıyorsun demektir.” yazıyordu. Yerde bulduğum notu alıp cebime koydum ve hızlıca oradan uzaklaştım.  Defalarca okudum. Kelimeler zihnimin içinde dans ediyordu. İlk başta kimden bahsettiğini anlamaya çalıştım ama pek bir anlam çıkaramadım. Sonrasında birileri benimle dalga geçiyordur diye düşündüm, önemsemedim. Eve girmek için cebime koyduğum anahtarı çıkarmaya çalışırken, bu sefer de pembe renkteki kağıt çarptı gözüme. Üstünde: ”Etme sırtını duvardan başkasına emanet; en sevdiğinin bile içinde vardır bir nebze ihanet.” yazıyordu. Oturdum, dakikalarca düşündüm. Aklıma ne yazık ki kardeşimden başka seçenek gelmiyordu ve bunu düşündüğüm için kendimden utanıyordum ama notlarda yazanların hepsi onu işaret ediyordu.

Geçen yıl aramızda çok büyük bir kavga olmuştu. Bir daha asla affetmem, yüzüne bile bakmam diyordum ama kimsesiz ve beş parasız ortada kalınca; yaptığı onca şeyden pişman olduğunu söyleyince dayanamadım. Yanıma aldım ve patronumla konuşup ona ufak çaplı da olsa bir iş ayarlattım. Onu asla affetmemeyi düşünmemin nedeni ise 8 aylık nişanlımla birlikte olmasıydı. Bu midesiz, hadsiz ihanetin karşısında, içimde hala ona karşı kin ve nefret vardı fakat onu, o aciz durumda görünce vicdanım ağır bastı. Ağlamaktan gözlerinin kan çanağına döndüğü, defalarca kez yemin ettiği günleri hatırlayınca, beni bir daha ihanete uğratmaz diye düşünüyordum. Belki de kafamın içinde olayları gerçekten de fazla abarttım ve birileri bana oyun oynamaya devam ediyor. Kim bilir?

Aradan 3 gün geçmişti ve hala notları almaya devam ediyordum. Bu sefer emindim. Yelda yine kötü bir şey yapmıştı ve ucu bana dokunuyordu. Notları yazan kişiyle tanışmak istiyordum. Her gün, öğleden sonra 4 gibi evde olduğumu bildiği için not bırakıyordu. Bu sefer de ben aynısını yaptım. Not defterimden bir sayfa koparıp, siyah keçeli kalemle; ”Her kimsen yarın sabah 11’de parkta buluşalım.” yazdım ve paspasın üstüne bıraktım. 2 saat sonra karalanmış bir not ve ”Tamam.” yazısını buldum.

Banka oturdum ve beklemeye başladım. Kimin geleceği gram olsun umrumda değildi. Önemli olan Yelda’nın yaptığı veya yapacağı şeyi önlemekti. Ciddi anlamda tedaviye ihtiyacı vardı kardeşimin. Havlayan köpeklerin sesiyle birlikte irkildim ve ayağa kalktım. Karşıya baktığımda ise gördüğüm görüntüyle birçok duyguyu aynı anda yaşadım. Nefret, şaşkınlık, kin, korku… Kardeşimle birlikte kaçıp giden nişanlım Sarp; karşımda öylece dikilmiş bana bakıyordu. Hızla bankta duran çantamı aldım ve büyük adımlarla yürümeye başladım. ”Helin!” diye bağırdı önce. Aldırış etmedim. ”Beş dakika konuşalım. Bilmen gereken önemli şeyler var.” deyince duraksadım. ”Anlat.” diyebildim soğukkanlılıkla. Sarp’ın kuzeni Yağmur, şirketin genel müdürüydü. Aynı zamanda bir köstebeği vardı ve şirkette dönen tüm olayları hatta dedikoduları biliyordu.

Yelda’nın genel müdür olarak benim yerime geçtiğini, işimden ayrılmamın sebebinin o olduğunu söyledi. Bu da yetmezmiş gibi patronuyla aralarında bir şey olduğunu ifade etmeye çalıştı. Sarp, aralarında bir şey olduğunu duyunca sanırım hırsını alamadı ve bana anlatmak istedi, diye düşündüm içimden. Doğruluk payı olması mümkündü ama yine de içimde tüm bunların yalan olduğuna dair bir his vardı. En iyisi Yağmur’u arayıp doğru olup olmadığını öğrenmekti. Telefonumu çıkardım, tam arayacaktım ama o esnada telefona Yağmur’dan mesaj gelmişti. Tesadüfün böylesi. Yelda’nın benim odamda oturduğu ve patronuyla güldüğü bir fotoğraf atmıştı.

Sinirle eve gittim, tüm eşyaları topladım. İkimizin ortak biriktirdiği para dahil evdeki her şeyi alıp çıktım. Aynı zamanda, emlakçı arkadaşım Filiz’i arayıp evi satılığa çıkarmasını söyledim. Şimdi o görsün diye söyleniyordum içimden. Satacağım evin parası ve daha önce biriktirmiş olduğum parayla; hiç bilmediğim, görmediğim farklı bir yere yerleşmeyi düşünüyordum. Son bir kez daha eve baktım çıkmadan önce. Komodinin üstünde duran defteri ve kalemi aldım. ”Yeni işinde yeni arkadaşınla mutluluklar.” yazdım ve tüm sinirimi kapıdan çıkarmışcasına sertçe çekip gittim.

 

 

 

(Visited 98 times, 1 visits today)