İçimizdeki Boşluğu Başkalarının Yaşamlarıyla Doldurmak

Şehrin stresli yaşantısında rüzgarda yolunu bilmeden dört bir yana savrulan bir yaprak misali savruluyor insanoğlu. Kimi yaşamak istediği hayatı yaşıyor, kimi hep daha fazlasını hayal ediyor, kimine de daha fazlasını düşleyenin hayatı yetiyor. Ben hayatımdan çok memnunum diyen bir insanın bile derinlerinde bir yerde keşkeleri, suya düşen hayalleri ve arzuladığı bir şeyler olduğunu görüyoruz.

Hepimizin içinde yapmak istediğimiz şeyleri yapınca dolacak bir boşluk vardır. Okuduğumuz kitaptaki karakterleri bu kadar benimsememizin sebebi bundandır. Onların hayatı içimizdeki boşluğu bir nebze olsa da unutturur. Ayrıca kitap okuduğumuzda çok farklı dünyalar keşfederiz. Kendi sınırları çizilmiş hayatımızın dışına adım atarız. Hep arzuladığımız, bizim olması için uğraştığımız şeyleri o karakterlerde gördükçe onlar gibi olma isteğimiz artar.

Peki, kendini kitap karakterleriyle bağdaştırmak gerçeklikten kısa zamanlı bir kaçış olarak kabul ediliyor da neden televizyon dizilerindeki karakterler gibi davranan gençler toplumun eleştirilerine maruz kalıyor? 

İnsanların kitaplarla kurduğu bağlar televizyon dizilerine göre daha özel. Kitabı okurken kendini sayfalarda kaybeden okur, kitabın kapağını kapattığı an kendini o dünyadan sıyırabilir. Aynı kitabı okuyan farklı insanlar her kelimeyi kendi bilinçaltında farklı yorumlayabilir. Kitaptaki sahnelerin hepsi kendi akıllarında değişik canlandığı için normal dünyaya adapte olmaları kolay olur. Diğer bir yandan televizyon izleyen kimselerin bu etkiden kurtulmaları o kadar kolay olmaz. Televizyon izlemenin insanı uyuşturduğu kanıtlanmış bir gerçektir. Günümüz televizyon dizilerinde genelde gerçeklikten çok uzak, sadece insanların hiçbir şey düşünmeden sadece günlük stresten uzaklaşmak için izledikleri konular ele alınıyor. Ekranlarda dönüp duran karakterlerin aslında hayatta hiç ciddi problemleri olmuyor. Hep önemsiz olayların üstüne yığınla gereksiz diyalog ekleyip ortada bir olay varmış gibi gösterip izleyiciyi ekrana bağlıyorlar. İşte bu yüzden televizyon dizilerindeki o karakterler gibi davranmaya çalışan gençlik eleştirilerin hedefi oluyor. Bu karakterleri örnek aldıkça daha umursamaz ve sorumluluk alamayan bireyler oluyorlar.

Elbette herkes bir karakteri sevebilir, onu kendine yakın hissedebilir ancak etrafımıza baktığımızda bu işin artık o kadar da masum olmadığını söyleyebiliriz. Örnek vermek gerekirse televizyondaki bir karaktere bağlanan genç gerçek hayatını unutup kendini ekran başından koparamıyor, arkadaşlık ilişkileri zayıflıyor, gelecek planlarını sağlıklı bir düşünce yapısıyla planlayamaz hale geliyor.

Öte yandan bu eleştirilerin başka bir sebebi de hepimizin elimizden düşürmediği cep telefonlarına, saatler boyunca gözünü ayıramadığı televizyonlara bir tepki göstermesi. Herkes artık birer teknoloji bağımlısı ancak kimse bunu kabullenemiyor üstüne üstlük içten içe kendine olan öfkesini genç nesli eleştirerek dengeliyor. Ekran başında saatlerimizi harcıyoruz ama kendimizi durduramıyoruz. İrademizin zayıflığının acısını gençlerdeki bu hayranlıktan çıkarıyoruz.
Sonuç olarak zaman zaman hayatımızdaki boşlukları hayali karakterlerle doldurmak gerekli bir durum. Ancak öyle zamanlarda bile bunu bizi uyuşturan ekran başında yapmak yerine sayfalarda kaybolmak daha mantıklı. Genç nesil herhangi bir karakteri örnek alıyorsa bu durum birey ve toplum için tehlike arz etmediği sürece zehirli laflarımızı onlardan uzak tutmak gerekiyor.

(Visited 357 times, 1 visits today)