Ben Nil, kitap okumayı seven ve hayal gücü geniş olan bir genç kızım. Hayatımdaki zorlukları aşmak için önümde kocaman duvarlardan oluşan , aşmam gereken bir parkur varmış gibi hissediyordum. Hayat, çoğumuz için çok zor olsa da benimki sanırım sıradan bir hayatı olan çocuklardan daha zor geçiyordu. Belki diğer insanları en çok zorlayan hastalıklar başıma gelmemiş olabilir fakat benimde kendimce problemlerim vardı. Annemle babam yoğun işleri yüzünden hiçbir zaman benimle yeterince ilgilenemedi. Bir çocuk için anne ilgisinden mahrum kalmak çok zordu. Kendimi oyalayacak bir şeyler bulmam, hayatı çoğu zaman tek başıma anlamaya çalışmam, zorlukların tek başıma üstesinden gelmem gerekiyordu. Peki ailem durumumu ne zaman fark edecekti?
Kendimce hayaller kurar sanki o hayalin içerisinde yaşamışçasına hareket ederdim. Dışardan her zaman akıllı ve akli dengesi yerindeymiş gibi görünmesem de kendimi iyi hissedeceğim şekilde hareket etmek beni rahatlatırdı. Bu hayat kalitemi bazen düşürse de beni seven insanları olduğum gibi kabullenip sevmesi gerektiğini düşünürdüm hep , doğru olan da bu olmalıydı ama hayat o kadar acımasız ki hiç bir zaman gerçekten sevmek-sevilmek nedir , nasıl hissedilir öğrenememiştim. Okulda arkadaşlarım tarafından dışlanınca, evde ailemden muhtaç olduğum ilgiyi göremeyince iyice yalnız kalmıştım. Hayatta yaşama sevincim veya beni motive eden tek bir şey vardı sadece , o da resim yapmak. Her zaman yalnız olduğum için yeterince kendime ayırabilecek vaktim oluyordu. Kulaklığımı takip istediğim müziği özgürce dinlerken resim yapmak şu ana kadar hayatta beni en çok mutlu eden şeydi. Resim konusunda yetenekli miydim orası muamma fakat tek bir şeyden emindim; kendi iç dünyamı dışarı yansıtmak ve kendimi olduğum gibi kabullenip sevmemi sağlıyordu, beni sanki yalnızlıktan düştüğüm karanlığın içinden çıkarıp hayatımı renklendiriyordu. Her kağıda yeni bir boya sürdüğümde sanki o renk hayatıma girip beni canlandırıyor ve neşelendiriyordu. Rengin psikolojimdeki etkisi benim için muazzamdı. Adeta zihnimde canlandırdığım şey hayal dünyamda değişiyor , renkleniyor ve bana yaşam veriyordu.
İnsanlar deli olduğumu düşünmeye başlamıştı. Acımasız bir canlı olan insanoğlu aklına ne geldiyse yıkıp dökerek etrafa aklındakileri saçıyordu. Zihnimin bana oyun oynadığını, deli olduğumu düşünenlerin sayısı bana göre insan vücudunda su ne kadar yer kaplıyorsa dünyada benden nefret eden insan sayısıyla aynıydı. Gerçi ailemin bile artık beni sevdiğine emin olamıyordum. İçimdekileri tabloya dökerek sanatsal ürünler ortaya çıkarmaya başlamıştım. Artık büyümüştüm, gelir kazancı elde etmem gerekliydi. Bende kendimi ancak kendim kurtarabilirim diye düşünüp tuvallerimi satarak gelir else etmeye başlayıp, soyut tablolarım da çok beğenilince ünlenmeye başlamıştım. Benimle dalga geçen insanlar hayatımda yoktu artık, sadece beni ve sanatımı seven insanlar vardı hayatımda.