Huzurun Kokusu

Derin derin işliyordu ciğerlerime huzurun kokusu. Parmak uçlarıma kadar hissediyordum hafifçe esen meltemi. Ruhunuzu dinlendiriyordu dalgaların art arda kıyıya vuruş sesi. Arada bir geçen martıların sesiyle iyice mayışıyordum. Yarı ayık bir şekilde uzanmış, adeta bütünleşmiştim bu uyumun içinde. Deniz kumla her buluştuğunda kulağımdaki senfoni canlanıyor, oluşan bu harmoniyle farklı boyutlara geçiş yapıyor gibiydim. Soğuk kış günlerinde battaniyeye sarılmış, kahvemi yudumlarken içimde oluşan o samimi sıcaklığı tekrardan yaşıyordum ayaklarımı kuma daldırınca. İçimdeki çocuğun ruhu canlanıyor; kaleler, surlar, kuyular yapasım geliyordu ayağımı derine daldırdıkça. Güneşin kasıp kavuran sıcağı yerine, içimi ısıtacak ama bunaltmayacak bir yumuşaklık vardı üstümde. Savruluyordu saçlarım özgürce esintiyle birlikte. Karşımdaki güzellikle hiç sıkılmadan bakışıyorduk saatlerce. Berraklığıyla göz kamaştıran deniz öyle şeffaftı ki en minik balıkları bile rahatlıkla görebiliyordum. Islak kumların ayağıma yapıştığını hissediyordum denize doğru attığım her adımda. Yaklaştıkça görüntü daha da belirginleşiyor, tuzlu koku o kadar güçlüydü ki tadı damağımda dans ediyordu. Altımdaki akıntının hızlandığını ve ayak parmaklarımın arasından kumun tekrar okyanusa çekildiğini hissedene kadar döngüyü her seferinde daha da yakınlaştırarak tekrarladım. Aniden buz kesildi tüm vücudum ayağımı sokar sokmaz. Oldukça farklı bir hissiyat veriyordu suyun narin dokunuşu. Adım atmaya devam ettikçe taşlar batıyordu ayağıma. Niye bilmem bu hiç de canımı yakmıyordu. Aksine beni daha dinç hissettiriyor, bu bütünlüğün içerisinde kendimi ait hissediyordum. Sonunda olmam gereken yere ulaşmış, evimde gibiydim. Suyla bir olmuştum adeta.  Ne harikulade bir duyguydu bu. Sanki her şey bir bulanıklık içinde geçiyormuş gibi ama bir o kadar da canlıymış gibi geliyordu. Sanki zaman durmuştu ama çok hızlı ilerliyordu. Konuştuğum kelimeler gerçek değil ve attığım adımlar yok gibiydi. Önüme baktım ve tek görebildiğim beyaz kum ve ona sürtünen güzel okyanustu. Kulağımdaki bir çınlamayla tüm algılarımı kaybediyormuşum gibi hissediyordum. Küçük bir ışığın gözlerimde patlamasıyla kaybolmuştu her şey. İçimdeki huzurun yerini korku ve karanlık ele geçirmişti. Dört bir yanımda kopan bağırış seslerini kavramaya çalışırken elime tutuşturulan silahı fark etmemiştim. Daha nasıl tutmam gerektiğini bile bilmediğim bu demir parçasıyla ne yapabilirdim ki ben? Anca kumdan kaleler yapmayı bilen bir çocuğun ne işi olabilirdi bununla? Üşüyordum ama bu denizde hissettiğim gibi bir soğuk değil, ruhumu büzüştüren huzursuz bir soğuktu bu. Ne yapacağımı bilmeden koşarken gözün gözü görmediği dumanlar içerisinde her şey sessizleşti birden. Küçük bir ışık patlamasıyla tekrar karşımdaydı uçsuz bucaksız deniz. Alıyordum o eşsiz kokusunu. En sonunda kavuşmuştu ruhum sükunete.

(Visited 9 times, 1 visits today)