O gün,Kiro’nun tek istediği yorgunluğunu atmak için yatağına kavuşmasıydı.Eve gidince duşa girdi ve soğuk su ile kendini ferahlattı.Buzdolabına yöneldi ve kapağını açtı.Yarı kapalı gözlerle buzdolabını açmasılya gözleri de fal taşı gibi açıldı.İçerisi bembeyaz,uçsuz bucaksızdı.Elini uzattı,sadece yatağına gitmesine yetecek gücüyle birkaç adım attı ve içeri girdi.Bu sefer içerisi yemyeşil,çayır çimen oldu.İleride okula benzeyen bir yapı vardı.Yavaş yavaş etrafı izleyerek temkinli bir şekilde o gösterişli yapıya yaklaştı.Yapıyı net bir şekilde görene kadar yaklaştı.Tam o sırada sırtında bir acı hissetti ve kendini yerde buldu.Bu sefer kolu acıyordu,arkasına dönmeye çalışarak,sırtındaki kişiyi gördü.Bir erkekti,daha önemlisi bir insan.
”Hey,ne yapıyorsun! Hemen üstümden kalk,canım acıyor.” karşısındaki cevap verene kadar bekledi.Bu kişi siyah omuzlarına kadar gelen düz saçlı,sarı gözlü bir kızdı.
”Sen kimsin?! Nereden geldin? Akademinin dışarısındaki canavarlara nasıl yem olmadın?” kafasındaki bu sorulara şaşıran Kiro,tam cevap verecekken,kız devam etti. ” Boşversene! Hemen akademiye gidelim. Burası gereğinden fazla tehlikeli.”
Yaklaşık bir saat sonra akademiye vardılar.Kiro bu yeri görünce,ağzı açık kaldı.İçerisinde dövüş antremanları yapan öğrenciler vardı.Sorunda buydu aslında.Büyü kullanıyorlardı.İçeride şelale bile vardı.Bir süre sonra herkesin ona baktığını,dikkat kesildiğini farketti.Aralarında fısıldaşıyorlar ve endişeli şekilde bakıyorlardı.O sırada önceki kız onu yeniden yere yapıştırdı.
”Bir daha sormayacağım,kimsin sen?” Kiro kurtulmaya çalıştı,ama beceremedi.
”Beni bırakırsan konuşacağım.Canımı acıtıyorsun demiştim.” Kız kolunu bırakınca,ondan kurtuldu ve ayağa kalktı.Etrafına bir kez daha baktıktan sonra derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.
”Buraya başka bir dünyadan geldiğimi düşünüyorum.Veya başka bir boyuttan,benim yaşadığım yerde büyü ve canavarlar yok.” Herkes şaşırmış bir şekilde Kiro’ya bakıyordu.Aralarından sarı saçlı,beyaz tenli birisi çıktı ve Kiro’nun önüne kadar yürüdü.
”Şuna bakın,güvenli bir yerden gelmiş.Bizim acı çekerken,o mutlu mutlu yaşıyordu! ” Tekrarda Kiro’ya döndü ve onu itekledi.Tam o sırada aralarına yetişkin biri girdi.Bir öğretmene benziyordu.
”Herkes dağılsın! Sen benimle gel,delikanlı.” öğretmen onu aldı ve uzaklaştı,bir odaya götürdü.Kiro etrafına baktı.Burası ofise benziyordu.Öğretmen ona döndü ve konuşmaya başladı.”Ben Teachg.Buranın toprak elementi öğretmeniyim.Kim olduğunu bilmiyorum ama seni de sınava sokmak zorundayız.Bu sayede hem elementini hem de gücünün kaçıncı kademe olduğunu öğrenebiliriz.4 element var,bunlar;ateş,su,toprak,hava.Bazı kişiler iki büyüye yatkın olabiliyor.Şuana kadar tarihte sadece 4 kişi 3 büyüye yatkındı.” Kiro öğretmenin yüzüne boş boş bakıyordu.
”Yarın sabah herkes seni izleyecek.Sınavda başarılar!” dedi ve çıkması için işaret etti.Dışarı çıkınca bir öğrenci onu aldı ve odasına götürdü.Sabah olduğunda,gladyatör arenalarına tıpa tıp benzeyen tek farkı ortasında büyük inci olan bir yerde buldu kendini.
”İnciye doğru yürü ve ona elini uzat.” dedi yanındaki öğrenci.Korkar adımlarla ama belli etmemeye çalışarak yürüdü.Elini inciye dokunduğu anda karanlık bir hava onu yuttu.Vücudunda inanılmaz bir acı hissediyordu.
”Hayııır! Çok acıyor…” biran durdu.”Ne acımıyor mu?” Sonra gözlerini açtı.Gördüğü tek şey odasının annesi ile 6 yaşındayken süslediği duvarıydı.
”Sanırım uyuya kalmışım.Bu rüya gerçek olsaydı nasıl olurdu acaba?” yüzünü yıkamak için kalktı ve banyoya ilerledi.Ne yazık ki rüyasında akademinin içindeyken şelaleden aldığı taşı yatağın üzerinde parlarken görmedi…