Bir gün pencereden dışarıyı izlerken gökyüzünden mavi yerine yeşil yağmaya başladı ve her şey değişti. Dünya karardı, gökyüzünde anlaşılmaz mor renkli bir hortum oluştu. Yağan yağmur asitliydi ve insanların derisine değmesi tehlikeliydi. Hortumdan korkutucu bir kükreme sesi yükseldi ve yeryüzüne tek gözlü bir canavar indi. Yanında üç tane küçük hortum daha oluştu ve içlerinden okuduğum kitaptaki üç karakter düştü. Önce Erkin, sonra Evrim, ardından da Mete… Hepsi şaşkın bir şekilde etraflarına baktılar.
Canavar tekrar kükredi. Erkin kılıcını çekti, Evrim ve Mete de canavara saldırmaya başladılar. Uzun uğraşlar sonunda üç arkadaş canavarı yenmeyi başardılar ve onu geldiği yere geri gönderdiler. Ardından benim bulunduğum pencereye doğru yaklaştılar. Tanımadığım bu kişilerden korkmuştum. Erkin kılıcını kınına soktu ve bana bakarak “Buradan nasıl çıkabiliriz?” diye sordu.
Ben de “Sizi o hortuma geri göndermemiz gerekiyor.” dedim. O sırada canavarın geldiği hortum dinmiş, diğerleri de yavaşça kaybolmaya başlamıştı. Hemen uyararak “Acele etmelisiniz! Geldiğiniz hortumlara atlayın, böylece kendi dünyanıza döneceksiniz.” dedim. Ne dediğimi hemen anladılar ve yok olmak üzere olan hortumlara doğru koşarak kendi dünyalarına geri döndüler.
Bir mitoloji uzmanı olarak yaşadığım en acayip günlerden biriydi.