21 Aralık Cumartesi
21.19
“Sera, biraz sessiz ol. Yatacağız şimdi.”
Bakıcılığını yaptığım kız çocuğu kıkırdayarak Clare’lerin ev telefonundan biriyle konuşuyormuş gibi yapmaya devam etti.
“Bayan Kristin! Telefonunuzu açar mısınız artık?”
Gülerek başımı iki yana salladım, Sera Clare ismini Kristin (bu aynı zamanda halasının da ismiydi) koyduğu evcil kertenkelesiyle telefonda konuşmaya çalışıyordu.
Bayan Kristin yuvasına girince ben de onu alıp salona götürdüm. Hayvanın suratına bakıp yüzümü ekşittim, küçük bir kız bunu nasıl sevebiliyordu?
Sera’nın odasına döndüğümde yataktaydı ve elinde bir hikaye kitabıyla beni bekliyordu. On yaşında olmasına rağmen kendi başına uyumaktan çok korkuyordu ve her gece ona masal okumam konusunda ısrarcıydı.
“Hayatın boyunca seni uyutamam biliyorsun değil mi Sera?”
“Evet, biliyorum Amy.” diye homurdandı.
Yaklaşık üç sene önce cebimde beş kuruş para yokken ve Londra’nın pis sokaklarında ayakkabı temizlerken Sera’nın annesiyle tanışmıştım. Bayan Clare bana hep nazik davranmış, bana bir iş imkanı bile sunmuştu. Clare’ler tanıdığım en iyi insanlardı, aynı zamanda tanıdığım tek insanlardı.
22 Aralık Pazar
03.12
“Sen bir katilsin Roger! ”
“Bunu nasıl söylersin? Bilerek olmadığını sen de çok iyi biliyorsun!”
“Kızına ne anlatacağını düşün! Ne biçim bir babasın sen?”
Kapılar çarpıldı, fayanslarda topuklu ayakkabı sesleri yankılandı. Bay ve Bayan Clare kavga ediyordu, ancak ben gözümü açamayacak kadar yogundum. Ayrılmamalarını umdum, sonuçta şu zamanlarda başka bir iş bulamazdım.
22 Aralık Pazar
09.27
Clare’lerin bulaşık makinesi bozulduğu için bulaşıkları elimde yıkıyordum. Parmak uçlarım buruşmuş, ellerim yanmaya başlamıştı. Camdan dışarı baktım. Bayan Clare, kocasını işe uğurluyordu. Gülüşerek sarıldılar, sanki dün hiç kavga etmemişler gibiydi. Ama ben “katil” lafını duyduğuma yemin edebilirdim. Eğer gerçekten öyle bir şey olduysa, nasıl bu kadar soğkkanlı olabiliyorlardı? Yutkundum ve bulaşıkları yıkamaya devam ettim.
23 Aralık Pazartesi
12.23
“Tamam Sera, bir şeye ihtiyacın olursa bana seslen.”
Ağzının etrafında soslarla hipnoz olmuş gibi televizyon izlerken kafasını aşağı yukarı salladı.
Kendime düşünmeye fırsat tanımadan Bay Clare’in çalışma odasına girdim. Masasının üstünde bir gazete vardı, açık olan sayfanın tam ortasında yazan haberi görünce ellerim terlemeye başladı.
“Lambeth’te bir bina 23 kişinin mezarı oldu! Korkunç yangının sebebi henüz bilinmiyor.”
Biz Harrow’da yaşıyoduk, Lambeth’e çok yakın değildik. Clare’lerin bu işle bir alakası olamazdı değil mi? Gazeteyi sertçe ters çevirdim ve soluklarımı düzenlemeye çalıştım. Titreyen ellerimle masadaki kitapları teker teker açıp içlerine bakmaya başladım, ne aradığımı bile bilmiyordum. Siyah kapaklı bir kitabın 120. sayfasına geldiğimde el yazısıyla yazılmış bir cep telefonu numarası gördüm.
“Amy! Bayan Kristin hala uyuyor, çok sıkıldım.”
Sera’nın sesini duyunca aceleyle telefon numarasını cebime tıkıştırdım. “Geldim Sera!”
23 Aralık Pazartesi
23.38
Elimdeki telefon numarasına bakarak geçirdiğim yarım saatin sonucunda numarayı aramaya karar verdim. Valizim köşede hazır duruyordu, hemen buradan kaçabilirdim. Numarayı tuşladım.
İçeriden zil sesi gelmeye başladı. Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı ve odadan dışarı fırladım, ses Sera’nın odasından geliyordu. Kapıyı açınca onu yerde ağlarken buldum. Bir elinde ev telefonu diğer elinde ise kertenkelesi vardı.
Telefon numarasına tekrar göz gezdirdim, bu Clare’lerin numarasıydı. Daha önce nasıl fark edememiştim?
Tekrar Sera’ya döndüm, kertenkeleyi bana gösteriyordu. Oyuncak kertenkeleyi.
“Bayan Kristin yok!” Tekrar ağlamaya başadı.
Her şeyin o kadar hızlı farkına vardım ki başım dönmeye başladı. Ama aynı zamanda da rahatlamıştım. Clare’lerin yangınla bir ilgisi yoktu, ölen Sera’nın kertenkelesiydi. Dudaklarım düz bir çizgi halini aldı ve Sera’ya sarıldım.