Hayatta bazı şeyler hakkında çok fazla düşünmemek ya da sorgulamamak bizim için, akıl sağlığımız için kendimize çok daha iyi gelecektir. Bazen bazı şeyleri bize hazır bir şekilde verildiğinde çok da sorgulamamalı var olduğu gibi kabul etmeliyiz. Bu şekilde içimiz çok rahat edecektir ve bu iç rahatlığıyla birliktr hayatımozı yaşarken aklımız daha boş kalabilir. Boş kalınca da düşünmek için daha fazla şeye yerimiz olacaktır. Yani belirli konularda dışardan aldığımız bilgileriok sorgulamadan kafamızın içinde kendimize onu artık yeni ve daha doğru gerçekliğimiz halimize getirdiğimizde o kendimizce doğru kabul ettiğimiz konuyu düşünüp sorgulayacağımız süreyi daha farklı ve belki bizim için daha da işe yarayacak, önemli konuları sorgulayarak geçirebiliriz.
Belirli inanışlar bize büyük bir rahatlık verebilir. Gerçek hayatta karşılaştığımız kendimizce haksızlıklar belirli inanışlar içinde (çünkü bana kalırsa herkes kötülüğü çok farklı bir biçimde görüp algılar, herkesin kötülüğü farklıdır) ona uyacak bir cezanın bir sonucunun olduğunu bize söyler. Bu bir iç rahatlığı verir. Haksızlığın olmadığına ve aslında eninde sonunda bir bedelleşmenin olacağını ve her şeyin çok güzel olacağını anlatır. İnanışa göre öyledir işte. Bunlara inandıkça insan rahat eder. Büyük bir rahtlık hissedebilir fakat rahatlık insana özgürlük duygusunu veremez.
Özgür hissetmekle rahat hissetmek arasında kocaman bir fark vardır. İnanışlara hayatlarımız dayanırsa üstümüzde özgürlükten çok büyük bir yük oluşmaya başlar. Aslında, kendimce, en başından beri kendimizi iyi hissetmek için ortaya çıkan bu inanışlar bizi sınırlanmış hissettirmeye başlar. Özgürlük hissedilemez hale gelir.
Kendi kafamızda inandıklarımız bizi onların köleleri haline getirmiş olur. İnanışlar rahatlık verir fakat özgürlük asla veremezler.