Hayatta herkes bir yerlere gelebilmek uğruna kendini parçalıyor, bugünlerini hiçe sayıyor. İleride yaşayacak diye bugünü yaşamamayı seçiyor. Fakat gelecekte istediği hayata ulaştığında onun tadını çıkarabilecek kadar yaşayacağının garantisini kim verebilir? Veya elde ettiği hayatın onu gerçekten tatmin edebileceğini? Kimse veremez. Bunun sebebi yüksek miktarda para kazanarak krallar gibi yaşayabilmek tabii ki değil. Para kazanmanın birçok yolu var. Neticesinde kasiyerler, bakkallar, çöpçüler de hayatlarını bir şekilde devam ettirebiliyorlar. Fakat kimse çocuğunu ilerde bakkal olarak görmek istemez, doktor veya mühendis olmasını ister.
Hiyerarşi hayatımızın her anında gözümüze batan fakat aynı zamanda kaçınılmaz bir kavram. Mesleklerde de bu durum aynı denebilir. Bir çöpçüye duyulan saygınlıkla bir doktora duyulan saygınlık, ne yazık ki aynı değil. Ama çöpçünün yaşadığı zorlukları kimse bilemez. Her gün sağlığını bizim için tehlikeye attığını… Doktorlar için de durum aynı olmasına rağmen toplumda daha görünür ve başarılıdırlar. Çok yanlış bir görüş olmasına karşıt ne yazık ki bunu değiştirmek için hiçbir şey yapamıyoruz. Toplumlardaki kalıplaşmış düşüncelerden biri de bu çünkü. Bu nedenle de kimse küçümsenen işini, saygı duyulan ve imrenilen bir mimarın veya öğretmenin işini önemsediği kadar önemsemez.
Genellikle bir işi yaparken etrafımızdaki insanların desteğine ihtiyaç duyarız. Onlar olmadan başaramayacağımız yanılgısına kapılırız. Oysa yapılan her işte saygı duyulmak mümkündür. Onu severek ve isteyerek yaptığımız sürece tabii. Tıpkı Martin Luther King’in söylediği gibi, “Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse Micheangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’ın beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki, gökteki ve yerdeki herkes durup, burada dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş desin.”
Hiyerarşi bazı noktalarda gerekli olmaz zorunda tabii ki. Ama bu durum saygıyı kesinlikle etkilememeli. Sonuçta herkes aynı anatomiye ve aynı özelliklere sahip. Birinin yaptığını herkes yapabilir ve imkansız diye bir şey yoktur, sadece ulaşılması zor olan vardır. Bir Kızılderili atasözünün de söylediği gibi: Bir insanı küçümsemek akılsızlık, çok büyük görmek de korkaklıktır. Bu durum en çok da kendimiz için geçerlidir. Kendimizi küçümsediğimiz ve başkalarıyla kıyaslayarak başarısız olduğumuza inandığımız sürece ömür boyu başarısızlığa ve küçümsenmeye mahkum oluruz. Aynı şekilde kendimizi başkalarından üstün gördüğümüzde de asıl küçülen biz olur ve yalnızlığımıza kucak açarız.
Yaşamak için hayatımızdaki birçok insana muhtaç olduğumuz bir gerçek. Sonuçta herkes topluma hizmet etmek uğruna meslek sahibi oluyor. Yani kendimizden çok birbirimiz için yaşıyoruz. Bu nedenle hayatta insanların gözünde yer edinebilmek için çalışmak ve istemediğimiz bir mesleği ömür boyu yapmayı seçmek, eziyetten başka bir şey değil. Önemi olan tek şey, bizim kendimiz hakkımızda olan düşüncelerimiz. Çünkü başkalarının kuralları ve sözleri çerçevesinde şekillenmiş dört duvar arasındaki hayat, bizim hayatımız değil, esirliğimiz. Tıpkı Mevlana’nın ünlü sözü gibi: “Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen ‘hiç’ ol.” Çünkü hayat, etrafımızdaki insanları tatmin etmeye çalışmak için fazla kısa.