Karanlığın sessizliğindeki yeşil ve mavinin tonlarında yaşayan bu çift gözler neler görmedi, nelere şahit olmadı ki. Yeni bir hayat için farklı tondaki bir duvar, eskiyi unutmak için yerleştirildiğim bir eski diyar. Çok kez gezdim şehirleri ülkeleri, yılların verdiği yaşımla kaç aile ve insan gördüm artık hatırlayamayacak hale geldim. Bir çınar ağacından daha bilge olduğum aşikardır artık. Krallıkları ve imparatorlukları yönetenlerle aynı odada bulundum, bahçede koşturan geleceğin çocuklarını dahi izledim. Şimdi ise küçük bir apartman dairesinin gecenin ışığıyla aydınlanan duvarında asılı, hayata tutunmaya çalışıyorum.
Tamamlanmamış dudaklarımdan olsa gerek tek bir kelime dahi konuşamadım beni çizdiğinden, yarattığından beri. Sadece yeşil ve mavi gözlerim dudaklarım yerine konuştu. İnsanlar sözlerime değil bu çift narin gözlere hayranlık duydular. Şimdi de bu hayranlık duyulmuş hatta bir tanrı yerine konulmuş gözler modern hayatın koşuşturmasını öğrenmekte ve incelemekte. Evde kim var kim yok anlamak zor nedense. Gördüğüm her kralı,kraliçeyi ve diğer insanları birer sanat eserleri gibi saatlerce izlemişliğim var oysaki. Şu an ise gördüğüm şeyler sokaktan geçen arabalardan tut hayatımda denk gelmediğim ve görmediğim insan şekilleri. Farklı bir giyim ve iletişim tarzları var anlayamadığım. Lakin yüzlerini görmek çok zor. Ellerinde parıldayan telefonlarından bir kez dahi kafalarını kaldırmıyor genci yaşlısı. Karşıdan karşıya geçerken bile gerek duymuyorlar buna, yanındakiyle göz teması olmadan ilerliyorlar. Evde beraber yaşadığım kişiler veyahut kişi de dahil. Eve kim giriyor çıkıyor anlamıyorum hayat hızlarından. Ne kadar zamandır gözlerime bakılmadı acaba? Hakikaten en son kiminle saatlerce bakıştım hatırlayamıyorum. Soluyor gözlerimin maviliği, özgür yeşil ruhu. Ezberlediğim o ihtişam dolu yüzler geliyor aklıma ama bir o kadar soluklar sevgilim. Saatlerini hatta yıllarını verdiğin ben artık dökülmeye başladım, soluyorum durmaksızın. Tek bir vazifem var o da görmek ve bu elimden alınıyor güzel sevgilim. Kışı görürdüm eskiden artık o da yok, iki kar tanesinden ibaret bir şölen. Yazı duyardım farklı, denize açık pencerelerden bakardım huzur bulurdum eskiden artık ne bir deniz bir su birikintisi… Peki ya görmeye başladığım o ilkbahar gecesi. Yağmurun çimlerde dans ettiği, çiçeklerin hafif bir meltem ile birlikte dans ettiği o ilk yaşam ile yanıp tutuştuğum gecem. Şimdi ise bir kedinin tüyleri ile dolmuş çerçevemle son kez görüyorum dünyayı bulanık bir halde. Beni, o çok sevdiğin gözlerimin kapanmaması için bulduğun ölümsüzlük eserini son kez uzak diyarlardan incele sevgilim. Bir zamanlar tanrının gözleri olarak anılan ben son nefesimle izliyor olacağım bu yüzleri,sesleri,duyguları…
Nihayetine kavuştur fırçalarındaki dokunuşları. Bitmek üzere olan dansım için son bir kere daha renklendir bu sonsuz bilgeliği. Kapı açıldı bak, sesime ulaştı biri. Bir değilmiş arkasından gelen saklanmış ben görmeyeyim diye. Bana yaklaşıyorlar yavaş yavaş adımlarıyla sevgilim. Çerçevenin uçlarından son nefesimi kesmeye hazır bir şekilde. Son kez tüm detayıyla görüyorum her şeyi, vaktim dolmuş meğersem. Karşımda ise sen, mavinin içinde saklanan kahverengi gözlü sevgilim…