Odamda pencereye başımı yaslamış yağmur damlalarını izliyor, hangisi önce aşağıya akacak diye onları yarıştırıyordum. Evde bir başımaydım ve yapacağım hiçbir şey, konuşacağım kimsem yoktu. Gerçi annem vardı ama o da gün boyu yatıyor ve vaktinin çoğunu uyuyarak geçiriyordu.
Annem çok hastaydı ve yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu. Onun dinlenmesi ve kendisini yormaması gerektiğini bildiğimden gereken her şeyi yapıyor, hem kendime hem de ona bakıyordum. Annem bu kadar çok şeyi bu küçücük yaşımda yapmamdan gurur duyuyor ve her zaman bana minnettar gözlerle bakıyordu. Bu da kendimde güç bulmama yardım ediyordu.
Babamsa artık aramızda değildi. Onu ben yedi yaşımdayken kaybetmiştik. Kendisi işini en iyi şekilde yapan bir polisti ama ne yazık ki bir gün bir çatışmada arada kaldı ve onu kurtaramadılar. Kendisi benim kahramanımdır ve onu her şeyden çok severim. Her ne kadar bir yanım eksik kalmış gibi hissediyor, onu çok özlüyor olsam da anneme belli etmemeye çalışıyor, onu bir de bu hasta haliyle üzmemeye çalışıyordum.
Babam gittikten bir süre sonra annemin hastalığının ciddiyetinin farkına vardık ve o zamandan beri babamın maaşı ile yetinmeye çalışıyor, boş vakitlerimde bakkala yardıma giderek aile bütçemize katkıda bulunmaya çalışıyordum. On iki yaşıma gelene kadar hayatım bu şekilde devam etti ta ki o güne kadar.
Bir akşam bakkaldan eve döndüğümde anneme seslenmeme rağmen bir cevap alamadım. Odasına girdiğimde annemin sanki uyuyormuş gibi duran bedenine baktım. Ama nefes almıyordu, bana tepki vermiyordu sadece öylece yatıyordu. Bunun bir gün olacağını biliyor ve o zamana kendimi hazırlamaya çalışıyordum ama anlaşılan edememişim. O an yapayalnız kaldığımı kabullenmek istemiyordum. Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyor ama bunu yapacak gücü kendimde bulamıyordum. Babamın beni terk edişini bile daha tam atlatamamışken annemin de beni bıraktığını görmüştüm. Kime gidecektim, ne yapacaktım hiç bilmiyordum. Bunca zamandır kendi başımın çaresine bakmaya çalışmış ve gayet de iyi iş çıkarmıştım ama o zaman bunu yapmak o kadar zor gelmişti ki.
Nefes alamayacak gibi oldum ve dışarı çıktım. Derinden nefes alıyordum ama yerimde duramıyordum, içimden buraları terk etmek ve bir daha da buraya geriye dönmemek geliyordu. Ve aynen öyle yaptım, var gücümle koşmaya başladım. Kasabadan çıktığımda bunu farkına varmamış ve şehre doğru koşuşturmaya devam etmiştim. Bir süre sonra yağmur yağmaya başladı ve ben koştukça o da hızlanıyordu. Yağmur beni engellemekten öte sanki halime göklerin üzüldüğünü göstericesine yüzüme damlaları çarptıkça yalnızlık hissi etkisini kaybediyordu. Şehre geldiğimde ortacıkta kimseler görünmüyordu. Herkes kendini eve kapatmış ya da koşa koşa evlerine girmeye çalışıyordu. Bir süre sonra devam edemez hale geldim ve kendimi yağmurdan koruyacak bir yer bulup oraya oturdum.
Yeniden bir yalnızlık hissi kapsadı içimi. Sevdiklerimin bu dünyadan bir bir silinmesine üzülüyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Bu soğukta ve yağmurun altında daha fazla ıslanmış olarak yerde oturmaya devam edersem hasta olacağımı biliyordum ama bu saatte nereye gideceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sonra bir mucize oldu. Bir el usulca omzuma dokundu. Arkamı döndüğümde orta yaşlı bir adam gördüm. Beni kaldırdı ve yürümeme yardım etti. O kadar yorgundum ki hiç itiraz etmeden adamı takip ettim ve iki blok ötedeki evine gittim.
İçeri girdiğimizde adam bana kurulanmam için havlu ve giyebileceğim kıyafetler verdi. Sonra da mutfağa sıcak bir şey hazırlamaya geçtiğini hazır olunca mutfağa gelmemi söyledi. Çayımı içerken kendime gelmeye başlamış, sakinleşmiştim. Adama döndüğünde beni izlediğini gördüm ve soru sormak için doğru anı kollamaya çalıştığını anladım. Ondan önce davranıp adını, kim olduğunu sordum. Adam bu cesur halimden memnun olmuş gibi bir halle konuşmaya başladı:
– Ben Celal, buraya yakın olan bir bankada çalışıyorum. Bu evde de yıllardır kendi başıma yaşıyorum. Seni dışarıda görünce bırakamdım. Söylesene sen kimsin peki oğlum, bu yağmurda dışarıda bir başına ne yapıyordun, neden üzgünsün?
Celal amcaya aradığı cevapları verince yine bir suskunluk gelmişti. Burada uzun kalamayacağımı biliyor, yanımda da param olmadığından nereye gideceğimi, ne yapacağımı bilmeden boşluğa gözümü dikiyordum. Celal amca aklımdan geçenleri sanki okumuş gibi bana:
-Bak oğlum, dediğim gibi ben burada bir başımayım, kimseciklerim yok görünen o ki senin de kalacak bir yere ihtiyacın var. Eğer istersen bir çözüm bulana kadar burada kalır, bana yardım eder, arkadaş olursun. Sonrasına da bakarız. Ne dersin, dedi.
O gün bugündür tam altı yıldır Celal amcada kalıyorum. Beni başka bir yere göndermeyi istememiş, beni oğlu görmüş ve onunla kalmamı istemişti. Ben de bana kucak ve yuva açan bu adama ısınmıştım ve zamanla kendisini ailem olarak görmeye başladım. 18 yaşıma geldiğimde artık kendi ayaklarım üzerinde durabileceğim güzel bir işim ve geniş bir arkadaş çevrem de olsa, Celal amcaya benim için yaptıkları nedeniyle kendisine minnettar olduğumu söyleyip ayrılmak bana göre değildi. O nedenle hem O’nun hem de kendimin bir gün ayrılacağım düşüncesiyle her gün belki de artarak içimizi kaplayan tedirginliğe bir son vermeye karar verdim ve Celal amcaya her ikimizin ömrü yettikçe kendisi ile kalmaya devam edeceğimizi söyledim. İkimizde çok sevinerek birbirimize sarıldık. O gün bugündür birbirimize yoldaşlık ediyoruz.