Bozkurt destanını herkes en azından bir kez duymuştur. Belki derste, belki dedeleriniz anlatmıştır size ama kulaktan kulağa akratırılan bu efsane, yaşananlar günümüze ulaşmayan başka efsanelere de yol açmıştır. Ya da gerçekler mi demeliyim?
Bozkurt destanını herkes bilir, bir yaralı genç bütün o savaştan yaralı olarak kurtulur ve son Türk olarak bir dişi kurt tarafından kurtarılır ve bir mağaraya götürülür. Orada dişi kurtla ürerler ve 10 tane çocuğu olur. Efsanede anlatılan bazı temel şeyler bunlardır ama bu pekte doğru değil. Orada, o kıyımda, hayatta kalan sadece bir kişi yoktu. Orada bir erkek ve kız da kaçmayı başarmıştı ve o nedeni bilinmeyen Atlas Okyanusunda ki Türk Adalar Dizisine bu ismi vermeyi kendilerinde hak görmüşlerdi.
O kanlı gün de nasıl kurtuldukları bilinmez. Büyük ihtimalle doğru zaman da doğru yerde oldukları içindir, yoksa o mahşer gününden kurtulmak her yiğidin harcı değildir. Yaza doğru gelirken, her şey bu kadar uyum içerisindeyken olan bu ani baskın kalan bu iki türkü de etkilemiş olacak ki, o vahşetten kaçmaya başaran bu iki türk sibiryanın kuzey doğusuna doğru günlerini, haftalarını bu ne olduğu belirsiz yolda geçirerek en sonunda bering boğazına kadar birlikte ve hatta yolda olacak ilk erkek evletlarıyla birlikte gittiler. Tek bir eksikle, yol boyunca bir kez bile birbirleriyle konuşmadılar. Kendi kendilerine mırıldanmadılar bile!
Bütün bu geçen zaman da kendilerini sibirya ya saklayan bu iki genç o güne kadar 7 erkek olmak üzere 11 tane çocuk sahibi olmuşlardı. Bu sırada orta asyada yeni bir direlik yükseliyordu ama bundan bu iki çiftin hiçbir haberi yoktu. Hatta düşmanların kendi peşlerinden geleceklerinden bu yüzdende kaçabilecekleri kadar kaçmaları gerektiğine inanıyorlardı.
Düşündükleri gibi de yaptılar. Kendilerine bir tekne yapıp bilinmeyen bu denizlerde bearing boğazından amerika kıtasına ilk ayak basan insanlar oldu. Gel zaman git zaman, amerikanın daha sıcak yerlerine, güneyine doğru indiler ve zamanın da etkisiyle bu savaştan kurtulan, her şeyin başı olan bu iki türk en sonunda bütün çocuklarından ayrıldılar ama hala aynı korkuda, düşmanlarının hala peşlerinden geldiğine inanarak kaçmaya dağa uzağa gitmeye hep devam ettiler.
Bu sırada orta asyada türkler üremeye devam edip, düşmanları için her gün beddualarla intikam planları kuruyorlardı ve sürekli gök tanrıya bir adak adıyorlardı. Her şey böyle giderken afetler tüm dünyayı etkisi altına almış, her şeylerini bırakıp yurtlarından ayrılmış bu iki türk yine bilinmeyen bir yerlere gitmek için bir tekne yapmışlardı ve bilinmeyen denizlere yelken açmak için kendilerini hazırlamışlardı. Çokta uzun sürmedi bu istekleri ve en sonunda sizin de tahmin edebileceğinz gibi kendilerini o Türk Adalar Dizisin’de buldular.
Bir rivayete göre ordan hiç ayrılmadıkları için o adanın ismi Türk ismini aldı, başka bir rivayete göre de orada soylarından birilerini bırakıp gittikleri için bu ismi aldı.