Her şey şekerden olsaydı 1. si sağlıklı bir hayatımız olmazdı. 2. si dişlerimiz çürürdü ve hepsini çektirmek zorunda kalırdık. 3. sü karnımız sürekli ağrırdı ve aynı zamanda obes olurduk 4.sü yağmur da şekerden olduğu için kafamız gözümüz erirdi.
Eğer benim şekerden evim olsaydı bunu söylerdim ben bugün Hansel ve Gratel’dekİ gibi şekerden bir evim olduğunu düşünmek istiyorum. Düşünsenize ne kadar güzel olurdu her istediniz tatlıyı sabah akşam yediğiniz şekerden bir ev ama hayatın bir de acı tarafı vardır. Ne midir o acı tarafı tabi ki de yediğiniz onca şeker yüzünden çok aşırı kilo alırsınız, dişleriniz çürür ve bunun gibi bir sürü rahatsızlıkla uğraşırsınız. Kısacası her şey göründüğü kadar masum değildir o lezzetli şekerler bile size zarar verebilirler.
Eğer şekeri araştırırsak;
Ben bugün Hansel ve Gratel’deki gibi şekerden bir evim olduğunu düşünmek istiyorum. Düşünsenize ne kadar güzel olurdu her istediniz tatlıyı sabah akşam yediğiniz şekerden bir ev ama hayatın birde acı tarafı vardır. Nemidir o acı tarafı tabİkide yediğiniz onca şeker yüzünde çok aşırı kilo alırsınz, dişleriniz çürür ve bunun gibi bir sürü rahatsızlıkla uğraşırsınz. Kısacası her şey göründüğü kadar masum değildir o lezzetli şekerler bile size zarar verebilirler.
Son 30 yıl içinde obezitenin yetişkinlerde görülme oranı önceki tarihlere göre üçe, genç yetişkinlerde ise ikiye katlandı. Çocuklarda obeziteyi tetikleyen önemli faktörlerden biri ise vücudun karın bölgesinde aşırı yağın birikmesi. Son yıllarda ya
pılan araştırmalar gösteriyor ki fruktoz bazlı içecekler bu yağın birikmesinde önemli bir role sahip. Fruktoz iç organ yağlanmasına katkıda bulunuyor ve çocuk büyüdüğünde obeziteye, kalp hastalıklarına ve diyabete daha dayanıksız hale geliyor.
Diyabetin en bilinen sebeplerinden biri; şeker alımı arttıkça kandaki şeker seviyesini düzenleyen insülin hormonunun düzgün çalışmaması ve bunun vücutta insülin direncine sebep olması. Buraya kadar ters giden bir şey yok. Asıl ilginçlik 2013 yılında yapılan bir araştırmayla başlıyor; araştırmaya göre bağırsakta bulunan şeker GIP adı verilen bir hormonun üretilmesine sebep olabiliyor. GIP hormonu ise β-katenin isimli bir protein tarafından kontrol ediliyor ve varlığı tamamen vücuttaki şeker seviyesine bağlı. Bu hormon pankreastan salgılanan insülinin artmasına yardımcı oluyor. Araştırmalar β-katenin proteininin vücut hücrelerinde kanser oluşumuna karşı duyarlılığı azaltabileceğini gösteriyor. Yani şeker tüketimi dolaylı olarak kanserle bağlantılı.
Buna ters bir argüman ise göğüs kanseri ve kolon kanseri hastalarının tedavisinde şekerin iyileştirici bir faktör olarak kullanılması arz ediliyor.
2012 yılında yapılan bir araştırma gösteriyor ki vücuda fazla alınan glukoz ve fruktoz karaciğerde etanolün emilimiyle aynı sonuçları gösterebiliyor. Yani şeker, alkol metabolizması gibi davranabiliyor. Alkolün vücutta izlediği metabolik yollar fruktozun kullandığı yollarla aynı oluyor. Dikkatli olmamız gereken nokta ise şekerin karaciğer üzerindeki bu zararlı etkilerini göstermek için fazla kilolu olmanıza da gerek yok. Normal bir vücudun fruktoza uyguladığı politika da yine aynı, alkolün 2009 yılında yapılan bir çalışmaya göre hücre yaşlanması ve glukoz tüketimi arasında doğru orantılı bir ilişki var. Hücrelerin yaşlanması ise en basitinden cilt kırışıklıklarına veya daha kötüsü kronik hastalıklara sebep olabilir. 2012’de yapılan br araştırmadaki yeni bulgular ise gösteriyor ki glukoz tüketimi aynı zamanda beynin yaşlanmasına da etki edebiliyor. Şeker tüketimi genel bilişsel sağlık ve hafıza kaybı üzerinde oldukça etkili.
(Visited 237 times, 1 visits today)