HAZİNE

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallarken iken eski zamanlarda adı sanı unutulmuş bir köy varmış. Bu köyde annesiyle birlikte Artuk adında bir çocuk yaşarmış. Ancak Artuk ve annesinin durumları iyi değilmiş. Bir gün Artuk kış yaklaştığı için yakacak olarak odun toplamak için yola çıkmış. Ormanda yürürken karşısına bir cüce çıkmış, cüce ona bir hazineden bahsetmiş ancak bu hazineyi bulmak için zorlu yollardan geçmesi gerektiğini söylemiş. Artuk düşünmüş taşınmış ve hazineyi bulmaya karar vermiş. Artuk vakit kaybetmeden yola koyulmuş: yolda şelalelerden, tekinsiz ormanlardan, gıcırdayan köprülerden ve tehlikeli uçurumlardan geçmiş ve sonunda hazinenin olduğu dağa ulaşmış. Başlamış tırmanmaya ve bir süre sonra zirveye ulaşmış. Hazineyi görmüş. Hazine, altınlar, zümrütler, yakutlar ve elmaslardan oluşuyormuş. Artuk, tam hazineyi alacakken bir kayaya çarpmış ve yukarıdan suratına bir şey damlamış. Yukarıya bakınca çarptığı şeyin bir kaya olmadığını fark etmiş, bu bir tepegözmüş! Tam kaçacakken tepegöz onu tutmuş ve ona durmasını söylemiş. tepegöz, arkadaş canlısı olduğunu ve sadece bir arkadaşa ihtiyacı olduğunu, Artuk’tan yanında kalmasını istemiş ve karşılığında hazineden istediği kadar alabileceğini söylemiş. Artuk tepegözle arkadaş olmuş ve hazineden biraz alıp köyüne dönmüş. Bundan sonra Artuk her hafta deveyi ziyarete gitmiş.

(Visited 6 times, 1 visits today)