Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken eski zamanlarda adı sanı unutulmuş bir köy varmış. Bu köy uzun yıllar önce insanlar tarafından terk edildiğinden orada hayvanlar yaşarmış. Zamanla gözlemlerinden insan hareketlerini taklit etmeyi öğrenen hayvanlar, kahvaltı hazırlar, misafirliğe gider, ev işleri yapar, dans edip şarkı bile söylerlermiş. Üçüncü dairede yaşayan bembeyaz tüylü, Bulut adında erkek bir kedi varmış. Bir sabah erkenden uyanmış, ufacık patileriyle koştura koştura annesinin yanına gitmiş. Annesini mutfakta kahvaltı hazırlarken gören Bulut, hemen onun yanına gidip başıyla sürtünmeye başlamış. Annesinin ilgisini sonunda çekmeyi başardığında kafasını kaldırmış ve atlamış: “Yarın okulun ilk günü! Ne giysem acaba? Çok heyecanlıyım!” Annesi sıcak bir gülümsemeyle karşılık vermiş: “Bulut, istersen akşama doğru ne giyeceğini birlikte seçelim, ne dersin buna?” Bulut’un heyecanlı gülümsemesinin yanı sıra gözlerinin de parladığını gören annesi, ona sımsıkı sarılarak oturup kahvaltı hazır olana kadar beklemesini söylemiş.
Günün ne kadar hızlı geçtiğini fark eden bulut, ilk okul gününün yaklaştığını hatırladıkça daha da heyecanlanıyor, bir o kadar da ne ile karşılaşacağını bilmediğinden korkuyormuş. Annesinin “Bulut, yatma hazırlıklarına başla istersen, yarın uzun bir gün olacak” diye seslendiğini duyan Bulut, hemen diş fırçasını alıp dişlerini fırçalamaya koyulmuş. İşini bitirdiğinde annesi onu kucaklamış, şarkılar söyleyerek odasına götürmüş. “Ne giyeceğini seçelim mi şimdi?” diye sormuş. Bulut’un gözleri tekrardan parlamaya başlamış. Annesi dikkatle gardırobunu açmış, ve kıyafetlere göz atmaya başlamış. Yaklaşık bir beş dakika sonra Bulut’a, Üzerinde yavru bir ayı resmi olan mavi bir kazak ile bej tonlarında, kumaş bir pantolon seçmişler. Annesi, Bulut’u yatırarak iyi geceler dilemiş ve odadan çıkmış. Bulut, gece boyu hiç uyuyamayacağını bilse de gözlerini sıkıca kapatıp hayallere dalmış.
Sonraki sabah uyandığında hiç vakit kaybetmeden seçtikleri kıyafetleri üzerine geçirmiş ve çantasını alıp onu mutfakta beklemekte olan annesinin yanına gitmiş. Annesi onu kucağına alarak sımsıkı sarılmış, daha sonra ayakkabılarını giymesine yardım etmiş ve birlikte okulun yolunu tutmuşlar. Okula geldiklerinde Bulut heyecandan yerinde duramıyormuş, hemen içeri girmek, yeni arkadaşlar edinmek istiyormuş. Annesine veda ettikten sonra koşarak içeriye girmiş ve sınıfını bulmak için yola koyulmuş. Birkaç sınıf gezdikten sonra annesinin ona bahsettiği sınıfı sonunda bulup, kendisine içeriden güzel bir yer beğenmiş, çantasını sırasının kenarına asıp kalem kutusunu çıkarmış, oturup etrafında olan bitenleri izlemeye başlamış. Çok zaman geçmeden Bulut’un yanına Yemyeşil, aynı bir çift bilyeye benzeyen gözleri olan sevimli, kız bir kedi oturmuş. Altın tüyleri camdan giren güneş ışığının etkisiyle ışıldıyor, Bulut’un öylece bakakalmasına sebep oluyormuş. Gözleri aynı okula başlayacağını düşündüğündeki gibi parlıyor, yanakları ise kıpkırmızı oluyormuş ona baktığında. Bulut ilk kez gördüğü bu kıza, ilk görüşte aşık olmuş.
Kafamı kitaptan kaldırmamla etraftaki onca çocuk bir anda bana bakmaya başladı. Çocuk kitaplarına bile aşk yazmaları bana saçma geliyordu. Haliyle garipsediğim için kesmiştim okumayı. Bir an hayallere daldığımı kendim bile fark edememiştim bir çocuk “Eee, sonra ne oluyor?” diye bağırana kadar. Çok geçmeden bütün çocuklar kitabı okumaya devam etmem için üzerime baskı kurdular. Kütüphanede görevli olmak ne de zordu böyle, bütün çocuklardan sorumlu olmak, çocukların bağırmalarını dinlemek…
Kafalarını dağıtmak için bir soru sordum o anda:
“Hayvanlar hiç aşık olur mu?”