Hayatının Tutkusu

O gün yataktan hiç kalkmak istememişti. Camları buz kesmiş, içeriye hava sızdıran, ev denemeyecek kadar kadar küçük ve biçimsiz konutunu bırakmak istememişti. Bir günlüğüne de olsa dünyanın onu unutmasını umuyordu. Karanlığın içine çekilmek, kendini kaybetmek istiyordu. Bu düşüncelerinin hepsi saatin ikinci kere çalmasıyla beraber son buldu. İçinden o saati kırmayı geçirdi. Ama bunu yapmanın kendisine ağır patlayacağını biliyordu. Eğer şu an kalkıp işine gitmezse, gideceği bir işi olmayacaktı. Ama onu endişelendiren bu değildi. Daha önce hatırlayamayacağı kadar çok kez işinden kovulmuştu. Onu endişelendiren bir daha denizin tuzlu, özgürlüğü andıran kokusunu alamamaktı. Adeta meydan okurcasına dalgaların arasında dans eden balıkları görememekti. Teknesiyle sonsuzluğa uzanan bilinmez yolda güneşe doğuşunda selam verememekti. Onu sakinleştiren, hayatının kontrollerini elinde tuttuğunu inandırtan güneydoğu rüzgarlarını hissedememekti.

Şu ana kadar uğraştığı meslekleri ne becerebilmişti ne de onlarla bir bağ kurabilmişti. Son işinden atıldıktan sonra boşluğa düşmüştü. Hayatının hiçbir alanında yeterli olmadığını ve olmayacağını hatırlatmıştı ona son tecrübesi. Ya da son zamanlarda giderek artan paranoyası ona böyle düşündürtmüştü. Kendi kendine başına yol açtığı hastalığının o da farkındaydı. Ama umursayamayacak kadar tükenmişti. İçinde yaşadığı koşullardan memnun değildi. Ama değiştirmek için uğraşamazdı. Bunun için vakti yoktu. En yakın zamanda çantasını ve eşyalarını toplayıp yola çıkması gerekiyordu. Patronu, ondan daha önce gitmediği bir yere yelken açmasını istemişti. İlk bakışta korkutucu gelebilirdi bu düşünce. Ama onun içinde bulunan kendini adrenalin ile tatmin etme içgüdüsü bu düşünceyi bastırıyordu.

Gerçek ve tek aşkını tekrar göreceği için heyecanlıydı. Onun (aşık olduğu kişi) için en şık kıyafetlerini giydi. Tıraş oldu, parfüm sıktı. Bu yaptıkları onun (adam) için normal geliyordu. Neredeyse her gün aşkını gördüğü için şanslı olduğunu düşünüyordu. Bu duyguyu tatmadan hayatında son verenler vardı. Ama aynı kişiye kalbini kaptıran tek o değildi. Yıllar gelip geçse de herkes onun (aşık olduğu kişi) güzelliğinden etkilenirdi. Kendisini onun soğuk ve yabancı kollarına bırakmak isterdi. Şu ana kadar onun aşkını elde edebilen olmamıştı ama bu adam için bir engel değildi. Her gece onu düşünerek uyumaktan çekinmiyordu. Aksine bunda büyük bir zevk buluyordu.

Daha limana varmadan onun kokusunu almıştı. Hatırladığından daha güzel kokuyordu. Diğer herkes için bu koku tuz ve yosun kokusuydu. Ama adam bu kokuda başka bir şeyler buluyordu. Belki de küçüklüğünü hatırlatan nostaljik bir kokuydu bu. Her ne olursa olsun adamı heyecanlandırıyordu. Adımlarını hızlandırdı. Ona ne kadar erken ulaşırsa o kadar kendini rahat hissedecekti. Yanına vardığı zaman ne kadar güzel olduğunu düşünmeden edemedi. Sabah güneşi üstüne vuruyordu. Yavaş yavaş kıyıya vuran dalgaları onu daha çekici kılıyordu. İnsanı kendine çeken bir güzelliği vardı. Adam her gün böyle bir manzaraya kalktığı için kendini şanslı hisseti. Onunla beraber bir ömür geçirmek istiyordu. Hayatını daha ne kadar ona adayabileceğini düşünürken gözü saatine takıldı. Yola çıkmak için hala bir kaç saati vardı. O zamanda da bilinmeyen yerlerde gezip görebileceği şeyleri düşünmeye başladı. O da Kristof Kolomb gibi uzak diyarlara açılmak, yeni yerler keşfetmek istiyordu. İlk defa kendinde değil, okyanusta kaybolmak istiyordu. İlk defa dünyanın onu unutmasını değil, bulmasını istiyordu.

Bunların hepsini hayatının aşkıyla beraber yapmak istiyordu.klında bu düşünceler ile tekneye bindi ve uzunca bir süre dönmeyi düşünmediği kasabasına bakarak bilinmeze sürüklendi.

(Visited 40 times, 1 visits today)