Geçmiş dönemlerde yaşamış atalarımızın hayatlarıyla bizlerin hayatında çok büyük değişiklikler olduğu gibi günümüzde de insanlarımızın hayatı birbirinden çok farklı. Bu doğduğumuz şartlara göre değişiyor. Doğduğumuz beden, sağlık durumumuz, ailemiz, ekonomik durumumuz…vb. çoğu inanca göre elimizde olmayan nedenlerden kaynaklanıyor. Doğduktan sonraki gelişimimizin ise kim ne derse desin bizim gayretimize bağlı olduğunu düşünüyorum. Gayret edip zoru başarmayacaksak kendimizi mutlu olacağımız, rahat edeceğimiz konuma getirmeyeceksek neden varız ki?
Aslında bu isteklerimize ve hayattan beklentilerimize göre değişiklik gösterebilir. Örneğin hayattaki amacı kafasını rahat ettirmek, gezmek, yeni şeyler keşfetmek olan birinden hukuk okuyup belli bir şehirde kalıp insanlara yardım etmesini isteyemeyiz ama hayali bu olan, insanlara bu konuda destek çıkmak isteyen birinin önüne ne kadar taş koyarsak koyalım onu vazgeçiremeyiz. Neyle mutlu olduğu ve hayattan beklentisinin ne olduğu konusunda kimseyi yargılama hakkımız olduğunu düşünmüyorum.
Bir insanın kendisine ‘’Bu hayattan ne bekliyorum, beni en çok mutlu eden şey ne? ‘’ diye sorması için öncelikle hayatının değerinin farkında olması gerektiğini düşünüyorum. Hayata bir sınav veya ceza gibi bakmamalıyız onu iyi kullanırsak bir armağan. Daha sonra anı yaşamayı yani anda kalmayı öğrenmeliyiz. Geçmişe takılı kalmamalı gelecek hakkında da endişe duymamalıyız. En azından endişemizi en aza indirmek için çabalamalıyız. Ayrıca ertelememeyi öğrenmeliyiz. İstediğimiz şeyi imkanımız varsa tam o an yapmalıyız. İmkanımız yoksa da o imkanı yaratmaya çabalamalıyız. Buna aklımıza her eseni yapmak da diyebiliriz bence. Cesaret etmeli ve denemek istediğimiz şeyleri denemeliyiz çünkü küçük bir çocuk lunaparka çok gitmek istediğinde götürüp götürmemek ailesine kalmıştır ama büyüdüğünde gitmemesi artık hevesinin kırıldığı içindir. Denemeliyiz, sonucu iyi olursa anı kötü olursa tecrübe olur.
Bizi keyiflendirecek şeyler bulmalıyız. Dizi izlemek, müzik dinlemek, doğayla iç içe olmak, gezmek, kitap okumak beni neşelendiren şeyler örneğin. Kendimi ne zaman mutsuz ve umutsuz hissetsem doğaya giderim, çime ayak basar enerjisini hissetmeye çalışırım. Sevdiğim insanlarla vakit geçirmek de beni çok keyiflendirir ve bana yaşadığımı hissettirir ama en önemlisi kendine yetmeyi bilmek. Beni keyifli tutan diğer özelliğim ise hala geliştirmekte olduğum bir özellik: Kendi düşüncelerimi insanların düşüncelerinden daha ön plana koymak. Eskiden birinin benim hakkımdaki kötü bir fikrini düşünür dururdum ve en sonunda gerçek olduğuna kendimi inandırırdım artık kendi değerimi biliyorum ve bunun sadece bir zaman kaybı olduğunun farkındayım. İlk başta hayatıma çok etki etmedi ama daha sonra gördüm ki gerçekten de çok daha mutluyum. Mutlu olmayı bir defa öğrenmek içinde tutulduğumuz kafesten dışarı çıkmak gibi geri dönüşünüz yok artık özgürsünüz. İşte böyle mutlu olmayı öğrendim.
Son olarak da hayallerimizin peşini asla bırakmamalıyız. Kendimize bir yaşam amacı bulmak bu dünyaya dört elle sarılmamızın anahtarıdır. Bu amacı keşfetmek ve daha sonra gerçekleştirmek için her şeyi göze almalıyız. Bu dünyada iz bırakmayı bilmeliyiz kısaca. Ataol Behramoğlu’nun da dediği gibi:
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.