O tüyleri diken diken eden his sadece korkuyla ortaya çıkmadığı gibi küçük bir tebessüme karşı bile kendini gösteriveriyor. Hele ki o tebessüme, sıcaklığa “seni anlıyorum” diyen umut dolu gözlere ihtiyacı varsa karşıdakinin. Hayat zorluklarına karşı insanın ihtiyaç duyduğu, onu anlayacak başka bir insan oluyor bazen. İnsanları çözmek zor gelebiliyor bazen tabii fakat samimi ve iki tarafa da dertlerini kısa bir süreliğine olsa bile unutturacak ortak dil, içten bir gülümsemeden geçiyor.
Dostluğun ilk aşaması da denilebilir buna aslında. Özdemir Asaf’ın şiirinde de değindiği gibi ;“Birden iki kişiyi döndürür bir kişiye”. Filmlerdeki, ani bakışmalardan sonra sinsi ve keskin tebessümlerle akla gelen ve oldukça tehlikeli olan “ Aynı şeyi mi düşünüyoruz? “ sorusu vardır ya, şairin sözü aklımda bu sahneyi canlandırıyor. Maceraperest ikilinin aklına aynı anda aynı şeyi getiren sinsi tebessüm, ikilinin arasında yarattığı bambaşka bir iletişim şekli adeta. Bu iletişim ise akıl almaz sonuçlara yol açıyor. Bu yönden bakınca her şeyin küçük bir başlangıcı da denilebilir buna. En yakının, başta metroda ciddiyetle göz göze gelip gülmeye başladığınız kişi olması gibi. Ne kadar durup dururken olsa da iki tarafın bağını güçlendirebilir. Fakat hayat gelip geçicidir. Bu süre zarfında önümüzden gelip geçen yıllarla beraber insanlar da hayatımıza giren ve biz farketmeden çıkmış olan insanlardan ibarettir. Kendimiz de bu insanlardan biriyiz. Bu, insan yaşamının doğasında bulunanlardan biri bence. Fakat bir insana veya şeye hayat pahasına bağlanmak onun hayatına kendimizi adamaktır.
İnsan ihtiyaçlarından biri de kendini başkasında bulabilmek bence. Kendi yaşadığı benzer zorluklara karşı başkasının gösterdiği direniş bize yaşam için küçük bir ilham kaynağı. Özdemir Asaf’ın aynı şiirinde bahsettiği “ Anılardan kale yapıp sığınsa bile, yetmez tek başına bir ömür bir kişiye” sözündeki gibi insan insana ihtiyaç duyar tabii ama aynı zamanda kendi kendimize yetebilmek ve insanlara bağımlı kalmamak bizi biz yaparak görüş alanımızı açar. Gerektiğinde takıntılarımızdan vazgeçmeli ve kendimize özgürce koşabileceğimiz, kendi doğrumuzu takip edeceğimiz başka bir yol seçmemiz gerekir.
Hayatımızı yön verdiğimiz gibi havada uçuşan kuşlardan ,sürüden ayrılıp kendi yolunu çizen olmak da bizim elimizde. Bir heykeldeki hatalı bölgeleri yavaş yavaş yontarak hatalardan kurtulmamız mümkün. Fakat bazı noktalar risk almayı gerektirecektir. Farklı ya da hatalı bir yontma ne kadar bizi bambaşka bir eser çıkartmaya götürse de denediğimiz yeni yollar, açılan ufkumuzla zihnimizde doğan yeni kıvılcımlar belki hatamızı mucize kılacaktır. Ya da hata olduğunu sandığımız doğru hamleyi. Deneyerek doğru yolun nerden geçeceğini öğrendiğimizde karşımıza çıkan eserden gurur duyabileceğiz. İçersinde ne kadar hatalı hamleler olsa da.