Hayatın Amacı İçimizde mi Saklı?

“Hayatla aramda ince bir cam var. Açıkça görmeme ve anlamama rağmen dokunamıyorum hayata.” demiş Fernando Pessoa yine Huzursuzluğun Kitabında. Buradan yola çıkmak istedim düşüncelerimde. İstemeden varız ve öleceğimizi bilerek yaşıyoruz. İstemeden nihai sonumuza ulaşıyoruz. Bu zorunlu yolculukta olanlara karışamıyoruz. Kararlarımız tabii ki bazı sonuçları etkiliyor ama aslında tam olarak asla dokunamıyoruz hayata.  

Kendi hayatımızın ana karakteri bile değiliz çoğu zamanlarda. Sadece birer seyircileriz. Kafamızda bir benlik çiziyoruz kendimize. Bu benlik geçmişi, şimdiyi ve geleceği yansıtıyor. Fakat hayat bu benliği çok kez yontuyor, yeniden şekillendiriyor. Geçmişimizi unutuyoruz, kim olduğumuzu, ne için mücadele verdiğimizi. Bakarsanız hayat salgın bir hastalık. Üzgün olana kadar mutluyuz, ağlayana kadar gülüyoruz. Bir de öyle bir üçkağıtçılığı var ki hayatın, zaman göreceli. Çok çabuk akıp da gidebiliyor; bitmek de bilemeyebiliyor. Üzüleceğini bilerek mutlu olmak mutlu olmayı daha değerli mi yapar yoksa daha amaçsız mı bu çok ihtilaflı bir konu. Ancak bu olduğumuz ve olmadığımız şey arasında akıp gitmemiz gerçeğini değiştirmiyor. Nihai sona ulaşmak için yaşıyoruz. Hayat kocaman bir resim ve biz içinde birer nokta bile değiliz. Yaşıyoruz ve ölüyoruz. Ailemiz, arkadaşlarımız dışında otuz kişi belki biliyor varlığımızı belki de bilmiyor. Geriye kalan yedi buçuk milyar insan hayatına devam ediyor. Tüm çaban bir nevi hiç var olmamış oluyor. 

Diyebilirsiniz ki “Dünyada bir iz bırakıp ölmek mi yoksa hiç tanınmadan yaşayıp gitmek mi?”. Bence aslında önemli olan mesele bu değil. Mantıkla bakarsanız bir emek harcayıp bunun tohumlarını kendisine ve ailesine yedirmek, bir üne sahip olmak çoğu insanın hoşuna gider. Fakat şöyle farklı bir bakış açısı da var: Bir kere geliyorsun bu dünyaya hayatı istediğin gibi yaşamak varken neden kendini kısıtlayasın? Demiyorum ki üç beş günlük dünya; her aklına geleni yap, insanları kır. Kendi özgürlüğün başkalarının özgürlüğünü ihlal etmedikçe özgürsün. Beğen ya da beğenme zaten belli bir sınıra mahkûmsun. Sana çizilen dairenin ortasında yaşamak mı yoksa ucunda, çizgide yaşamak mı? Eğer hayattan zevk almayı öğrenebilirsen hayal ettiğin şeyle hayatın seni yaptığı şey arasında bir boşluk olmaktan çıkarsın. Kalıplara sığmazsın, kendin olursun. 

Fernando Pessoa’ya göre hayat uğraşmaya değmez ve amaçsız. Evet, düz hayat amaçsız. Hayat saf madde gibidir bence. Sen onu işledikçe değer kazanır. İlk doğduğunuzda da yirmi yaşınızda da aynı hayata sahipsiniz. Peki bebekken sahip olduğunuz benlik ve amaçlar yirmi yaşınızda sahip olduklarınızla aynı mı? İşte bu hayatın evrimleştiğinin kanıtlarından biri. Bu evrim dalgalarının arasında su olmayı bilirseniz güzelleşir, amaç kazanır hayat. Artık olduğun şeyle olmadığın şeyin önemi kalmaz. Hayat sadece ne istediklerini bilenlere istediklerini verir. Sen amaçsız oldukça amaçsızdır hayat.

(Visited 200 times, 1 visits today)