Pazar sabahıydı. Yataktan kalktım, duşumu alıp aşağı kahvaltı için indim. Aşağı indiğim anda burnuma annemin yaptığı elmalı turta kokusu geldi. Ne kadar da güzel bir kokudur o. Herkese günaydın dedikten sonra kahvaltımı yemeye başladım sonrasında ise ailemle biraz konuşup dışarı arkadaslarımla gezmek için ayakkabılarımı giyidim, araba anahtarlarımı aldım ve evden dışarı çıktım. Birazıcık köpeğimle oynadıktan sonra arabama bindim, çalıştırdım ve yola çıktım. Arabada ilk yaptığım şey ise en sevdiğim şarkıcının en sevdiğim şarkısı açmaktır. Aklıma arkadaşım geldi. Onu almam gerektiğini unutmuştum. Hemen telefonla aradım. Hemen evine doğru gittim arabamla. Bir baktım benzin bitmek üzereydi. Gördüğüm ilk benzinlikte durdum. Benzinin parasını ödemek için kasaya doğru gittim. Ama oraya doğru yürürken benim bir üç ya da dört metre uzağımda bir kaç adam beni iziyordu beyaz bir minibüsün içerisinde. Ben hiç takmamıştım içimden ”belki de öylesine bakiyorlardır” demiştim içimden. Parayı ödedim ve arabaya geri dönüyordum. Petrol ofisinden çıktığım anda aynı adamların arabımın etrafında durduğunu hatta bir tanesinin plaka’nın fotoğrafını çektiğini görmüştüm. Arabaya doğru koşmaya başladım. ”Ne oluyor burada?” demiştim. Yok bir şey sadece meraktan çekiyoruz diyip hızlı bir sürat ile minibüslerine geri döndüler. Ben ise vardır bun da bir şey diyip arabama binip hızlı bir sürat ile arkadaşımın evine doğru ilerledim. Umarırım beni takip etmiyorlardır
Arkadaşımın evine geldim. Hemen arabanın içine bindi. Ben ise korku dolu gözler ile etrafıma baktım. Acaba etrafta bir minibüs ya da ona benzer bir şey var mı diye. Yoktu. Durumu hemen arkadaşıma anlattım. O ise ”kesin FBI ya da polisdir ” dedi ve ben ona güvenerek ilerledim. Bu korkunç adamları aklıma getirmeden Nişantaşın’da arkadaşımla kahve içmek için yol aldım. Yolumuzda hiç bir sıkıntı yoktu taa ki, aynaya baktığımda arkamda beyaz bir minibüs vardı. İyice kontrol ettim ve evet, aynı beyaz minibüs idi. Trafık vardı o yüzden pek fazla ilerleyemiyordum. İyiki yanımda acil şerit vardı hemen arabayı oraya doğru yöneltim ve full gaz bastım. Bir baktım arkama minibüs oradaydı eyvah! Polisi mi arasam ya da kendim mi savaşsam bu korku dolu adamlarla? Ben ise kendimce bu korkunç insanlara savaşmayı seçtim. Bulabildiğim her acil şeritten ve her serbest yolları seçip olabildiğince en hızlı sürat ile ilerliyordum. Zorlu’ya giden yola vardım. Yol oldukça kalabalık idi. Arkadaşıma ” fazla vaktim kalmadı, bu durumdan bir an önce kurtulmalıyım” diyerek arabayı birden bire durdurdu. Minibüs ise arabama çarptı. Olaydan sonra ise etrafımda bir sürü insan vardı. Hepsi bana soru soruyordu ben hiç birine cevap veremedim aklımda arkadaşım vardı. Ne oldu ona? Acaba nerededir? içimde bu merak ile dönüyordum. Diyebildiğim tek şey ise Alara nerede? onlar ise beni hemen hastaneye götürmüşlerdir.
Şimdi ise, hastane yatağımda yatıyorum etrafımda annem ve büyük annem vardı. Onlar ise gözümü açtğımı görünce hemen nasılsın? Ne hissediyorsun demeye başladılar. Ben ise iyiyim dedim. Aradan on dakika geçmeden yanıma doktor geldi ve durumun iyi dedi ama ve lakin hastanede bir hafta daha kalmanı ön görüyorum demiştir. Yorgunluktan uyudum. Annem beni uyandırdı. Ne oldu dermiş gibi kafamı salladım ve ”sana çok önemli bir misafir gelmişitir” dedi. İçeriye ise beş ya da altına tane adam girdi. Adamlar bana tanıdık gelmişti. Hemen korkmaya ve stres yapmaya başladım. Aralarındaki en uzun adam yanıma gelip ”Senden gerçekten çok özür dileriz” dedi. Ardından direksiyonu kullanan şişman bir adam yanıma gelip ”Amacımız bunu yapmak değildi. Amacımız sadece ve sadece arabanın plakasını scanleyip aracınızın sizin olup olmadığınızı bakmak. çünkü bize çok tanıdık geldiniz. Yıllardır aradığımız bir hırsıza. sonra siz de hızlı sürat ile ilerleyince ben de tabii arkanızdan takip ettim.” Ben ise ne diyeceğimi bilmeden canınız sağolun diyip bayıldım.