Başucumdaki alarmın sağır edici sesiyle yataktan fırlıyorum. Her sabah bu olayı tekrar tekrar yaşamama rağmen alarmı kapatmayı yine de unutuyorum. “Bu sefer değil. Sağır edici o melodini yarın sabah duymayacağım.” alarmı elime alıyorum ve kapatıyorum. Üniversiteden mezun olalı 5 ay geçmiş olmasına rağmen hala sabah bir yere yetişmem gerekiyormuş gibi alarmı kapatmamış ve o can sıkıcı iş görüşmelerinde de her şeyi elime yüzüme bulaştırmıştım. İş bulamamam yetmiyormuş gibi bir de arkadaşlarımın bir kısmı memleketlerine dönmüş bir kısmı da çoktan iş bulmuş ve o yoğun tempoya ayak uydurmaya çalışmaktan selamı sabahı kesmişlerdi. Arada bir memleketine dönen arkadaşlarımın bir kısmı mesaj atıyor azcık olsa da neşelenmemi sağlıyorlardı. 5 aydır bütün bu olanlar yüzünden depresyondaydım. Ben tüm bunları düşünürken odamın kapısı çaldı. “Girebilirsin anne!” annem elindeki kahvaltı tabağıyla içeri girdi. “Günaydın canım kahvaltını getirdim.” annem her gün saat 6 da kalkar meditasyon yaptıktan sonra kahvaltı hazırlardı. “Teşekkür ederim annem” annem odadan çıktıktan hemen sonra kapım bir daha çalıyor. “Girebilirsin” bu sefer içeri babam giriyor “Benim prensesim ne yapıyormuş bakalım?” zorla da olsa babama gülümsemeye çalıştım. “Hadi hazırlan bakalım, gidiyorsun!” şaşkınlığımı belli eden bir ses tonuyla soruyorum “Nereye?” “Bugün hava çok güzel sahilde bir yürüyüş yapmak isteyeceğini düşündüm.” “Sanmıyorum.” “Öyle mi yazık oldu. O zaman Serhat’a söyleyeyim boşuna beklemesin.” “Ne, ağabeyim mi geldi?” “Aşağıda bekliyor.” babam gülümseyerek bana baktı bense yumurtamın geri kalanını ağzıma tıkarak camdan bakmak için yatağımdan fırladım. Evet gerçekten de aşağıdaydı beni görünce gülümsedi ve el salladı, ben de ona el sallayarak camdan çekildim arkamı döndüğümde annem de odadaydı. Ağabeyim Amerika’da yaşıyordu ve onu en son 2 yıl önce görmüştüm. Annemle babam hazırlanmam için odadan çıktıklarında dolabımı açtım ve sarı sweatshirt, siyah pantalon kombinimi giyerek aşağıya indim. Kapıyı açtım ve annemle babama birer öpücük kondurarak evden çıktım. Ağabeyimle uzunca kucaklaştıktan sonra arabaya bindik ve sahile doğru yol aldık.
Hava açık ve deniz durgundu. Ağabeyimle boş bir bank bulduk ve oturduk, ağabeyim bir süre sonra kendine ve bana dondurma almaya gitti bense kendi başıma oturmaya devam ettim ancak olumsuz düşüncelerim (iş, arkadaşlar, aşk, aile) beni yalız bırakmıyordu. Sahildeki bankta oturmuş tüm bunları düşünürken bakla falı baktığını söyleyen bir kadın yanıma geldi. Fala pek inanmasam da o an kadını dinlemek istedim. Kadın elindeki baklaları yere atarak baklaları incelemeye başladı. “Sen çok durgunsun, uzun zamandır seni mutlu edebilecek hiç bir olay yaşamamışsın.” dedi ve onay beklercesine yüzüme baktı. Evet manasında başımı salladım. Falın devamında da buna benzer şeyler söyledi ancak son olarak şansımın döndüğünü ve yakında çok mutlu olacağımı söyledi. Günün devamında ağabeyimle gezerken telefonum çaldı ve bir iş teklifi aldım daha sonra fakültedeki en yakın arkadaşım İstanbul’a iş için geleceğini haber verdi. Sanırım şansım gerçekten dönmüştü. Durum ne kadar kötü olursa olsun hiçbir zaman karalar bağlamadım. Her zaman bir çıkış yolu vardır ve yol uzakta olsa sonunda ulaşılabilir.