Sıradan bir gündü diye başlamayı çok isterdim fakat değildi. Kardeşimi anaokuluna bırakmıştım ve iş yerime doğru gidiyordum. Kırmızı ışıkta durduğumda bagajdaki çantamı almak için arabadan indim. Bir yandan da gözüm ışıkta. 79’dan geriye doğru sayıyor. O sırada önümde duran taşa takılarak yer ile buluştum. Kısa bir süre sonra birinin beni kaldırdığını hatırlıyorum, gerisi ambulans sesleri.
Gözlerimi beyaza bürünmüş bir odada açtım. Burası hastane odasıydı. Buraya nasıl geldiğimi hatırlamaya çalıştım. En son hatırladığım şey birinin kollarında, güvende olduğumdu. Kafamı sağ tarafa çevirdiğimde onu gördüm, yıllar önce aşağıladığım adamı. Şimdi ise bana bir şey söylemek için ağzını açtı. Gerisi yok…
İki yıl önce iş yerime yeni bir eleman alınmıştı. Benim odamın temizliğinden o sorumluydu. Birkaç gün onu hiç görmedim bile, odamı nasıl temizlediğini anlayamıyordum. Gün geçtikçe temizlik kalitesi gitgide azalıyordu. En sonunda dayanamadım yemekhanede, kat görevlimizi herkesin önünde küçük düşürdüm. Ona okuyup doğru düzgün bir iş bulmasını, onun sadece bir hizmetli oluğunu, önemsiz olduğunu ve kazandığı parayla kıyafet almasını söylemiştim. Bunun üzerine genel müdür, o zamanki sevgilim, dediklerim için onu kovmuştu.
Ertesi gün odamda bir not bulmuştum. Notta ‘Size karşı ne yaptım bilmiyorum fakat eminim bir yanlışım olmuştur. Sırf siz rahatsız olmayın diye mesai saatimden önce gelip temizliyordum odanızı. Geç kaldığım zamanlarda biraz acele oluyordu haklısınız. Kusura bakmayın’ yazıyordu. Bunu okuduktan sonra duygulandım ve yaptığım yanlışı anladım. Özür dilemek için herkese numarasını sordum fakat kimsede yoktu. Hatırlıyorum o zamanlarda çok aramıştım ama bulamamıştım.
Bir yıl sonra iş yerimden ayrılmış, tekrardan üniversite sınavına girmek için çalışıyordum. Her zaman hayalim olan matematik öğretmenliğini kazanmaya çalışıyordum. Kazanmıştım da. Ve okulun ilk günü karşımda bir profesör, iyi de ben bunu tanıyorum diye geçirdim içimden. O bir yıl boyunca ulaşmayı denediğim ama ortada hiçbir iz bırakmadan kaybolan hizmetliydi. Şimdi ise profesör… Yanına gidip anlattım ona. Onu ne kadar çok aradığımı, ona karşı yaptığım yanlışları, onun olgunluğuna kaşı hissettiğim aşkı… Teker teker anlattım her şeyi. Fakat bana verdiği tek cevap şuydu. ‘Ben sizi hatırlamıyorum.’ Yıkılmıştım, bir daha da toplayamadım.
O beyaz hastane odasında tekrardan kendime geldiğimde o gün seni hatırlıyordum fakat konuşmak için hazır değildim diyerek başladı cümleye. Bana kendisinin bana olan aşkından bahsetti. Eski iş yerimde çalışırken her sabah odama konan çiçekleri genel müdürün değil, kendisinin koyduğunu söyledi. Onun için ne kadar değerli olduğumu anlattı. Ve o an anladım. Bulmuştum. Ruh ikizimi, hayat arkadaşımı bulmuştum. Ve bu hikayeden tek bir ders çıkardım. Görünüşe göre hüküm vermeyin; zengin bir kalp, ucuz bir ceketin altında olabilir.’