Soğuk bir sonbahar akşamıydı, rüzgarın getirdiği buz gibi havası kalın ceketimin altından dahi beni bulup göğsüme ve sırtıma vuruyordu. Üşüteceğimi bilmeme rağmen varmam gereken bir yer vardı, hava soğuk diye geri dönemezdim. Üstümü başımı düzelttikten sonra elimde taşıdığım, arasına birkaç buruşmuş ödev kağıdı sıkıştırdığım matematik kitabına baktım. Hayır, bir öğrenci değildim. Artık herkesin favori erkek hocası lakabındaki bir matematik öğretmeniydim. Eğitimim bitsin de kurtulayım diye beklediğim okullarda 2-3 senedir bir öğretmen olarak görev alıyordum, ironik değil mi? Beni öğretmen olmaya sürükleyen birkaç olay geçmişti başımdan, yoksa bir avuç ergenle beraber 9 saat geçirmeye meraklı bir adam olduğum söylenemezdi. İşimi sevdiren öğrencilerim var, bir de istifa etmemi arzulayacak kadar işimden bezdiren. İşimden bezdirdiğini söyleyebileceğim, felaket yaramaz bir kaynaştırma öğrencim var ve öğretmen olduğum günden beri bana gına getirtmediği bir gün bile geçirmedim. Öğrenci Türkçe’yi ana dili gibi biliyor ama konu telafuza gelince pek çok sorunla karşı karşıya geliyoruz. Bu sene, lisedeki son senesi olacak. Senenin başından beri garip tavırlara sahipti, sebebini anlamamıştım ama kurcalayamayacak kadar yoğundum. Varmam gereken yere geldiğimde apartmanın girişinde kapı numarasını girdim ve yeşil, bozuk ekranda gözüken ismi derince bir nefes verdikten sonra okudum.
”Dimitri, bugün bana nasıl sorunlar çıkartacaksın acaba.”
Dimitri, bahsini ettiğim kaynaştırma Rus oğlan. Evinde ne yaptığımı da birazdan anlayacaksınız, şaşıracaksınız belki de. Zili çalmamdan 5 saniye kadar sonra kapı açıldı ve asansöre doğru ilerleyip bindim, aklımda kalan katı tuşladım ve asansörün müziğine kulak verdim. Asansörün müziği durduğunda indim, birkaç adım ötemde el pençe divan duran öğrencime baktım. Okulda bana koca 3 sene zorluklar çıkartmamış gibi bakıyor oluşu sinirimi bozmuyordu fakat bir sorun var diye düşünmeden edemiyordum. Derslerde olan davranışları dışında bir sorunu yoktu ama maalesef ki beni alakadar eden kısım da dersti. Arkadaşlarıyla konuşuyordu, beni dinlemiyordu, çalışmıyordu ama sınıf ikincisi olmayı da başarıyordu. Çalışsa neler yapacak da, her neyse. Müsaadesiyle içeri geçtim ve elimdeki kitabı ona verip ceketimi çıkarttım, onun arkasından çalışma odasına gittik. Sınav senesi olduğu için benden özel ders alıyordu. Yanındaki sandalyeye oturdum ve kitaplarını açtım, ödevini yapıp yapmadığını sordum. Cevap alamadım. Birkaç saniye sonra tekrar sorduğumda bir cevap verine hıçkırık sesi aldığımda ağlamaya başladığını fark ettim, aceleyle cebimden bir mendil çıkartarak yanaklarını sildim, dinmek bilmiyordu göz yaşları. Onu hep pis pis gülerken veya sinirliyken görmüştüm, ne yapacağımı şaşırmıştım bu durumda. Gözlerini avcuyla kapatarak titrek bir sesle konuşmaya başladı.
”Hocam, ödevimi yapmadım. Hiç doğru bir şey yapmadım, yaptığım her şey için özür dilerim. Ben sanattan ilerlemek istiyorum ama geleceğimin olmayışından korkuyorum. Zeki bir öğrenci olmama rağmen, sizin dediğinize göre, çalışmıyorum ve derslerde de yapacak başka bir şey bulamadığım için huzuru bozuyorum. Bu sene dikkat ediyorum, senelerdir herkese çıkarttığım zorlukları telafi etmeye çalışıyorum ama işe yaramıyor.”
Çok hızlı konuşuyordu, bir de aksanı anlamamı zorlaştırıyordu ama bu sözleri yüreğime dokundu. Kim bilirdi her şeyin altında böyle bir sorunun yattığını? Kitaplarını kapattım, ellerini çektim ve gözlerine baktım. Hakikaten üzgün ve pişman duruyordu, karşıma alıp konuşmam gerektiğini anladım o bakışlarından. Onun harika bir sanatçı da, iyi bir mimar da olabileceğini ona izah ettim. Sanatsal yanını geliştirebileceği bir çok kurs tavsiyesinde bulundum ve ona elimden geldiğince yardımcı olacağımı söyledim ama bundan fazlası elimden gelmedi. O gün bir karar aldım. Derslerde onu gözlemleyecektim, eskisi kadar hareketli ve yaramaz olmasa bile hala vardı bir şeyler içinde. Özel olarak ona ilgi gösterecektim, hiçbir özelliğinin boşa gitmesini istemiyordum. Bu konuşmamızın ardından her şey yoluna girmeye başladı. Tenefüslerde dışarıda top oynamak yerine yanıma geliyordu, çizimlerini gösteriyordu ve bana yaptıklarını detaylıca anlatarak benimle sohbet ediyordu. Aylar geçti, geldi çattı senenin sonu. Göz açıp kapayıncaya kadar geçiyordu her sene… Mezuniyet seremonisinde bana vadettiği bir konuşma yaptı, bir öğretmen olarak o an yaşadığım gururu kimseye anlatamazdım. Seneler gözümün önünden geçti bir film şeridi gibi. Birinin hayatına ilk defa bu kadar fazla dokunduğumu fark etmiştim.
Bunların üstünden 6 sene geçti, peki bu bahsettiğim öğrenciye ne oldu? Kendine bir atölye açtı, ünlülerle dahi çalışmaya başladı ve ününe ün kattı bu vesileyle. Bir akşam bir davetiye aldım, bir sergiyeydi bu davetiye. Öğrencimin ismini okuduğumda bütün planlarımı iptal edip bu sergiye katılmaya karar verdim, güzel bir takım elbise giydim. Dikkatlice ütülemiştim, kırışıklıklara yer yoktu. Sergiye adımımı attığımda herkesin başında toplandığı öğrencim yanıma koştu ve tebessüm etti. Burada olduğum için ne kadar mutlu olduğunu anlattığı sırada onu inceleme fırsatı bulmuştum, elimde büyümüştü bu kereta. Çok da gelişmişti konuşması, inanılmazdı. Bir yarım saat kadar sohbet ettik, ardından insanlara sergisini göstermek için yanımdan zorla sürüklendi sergiden sonra bir başka yerde görüşme sözü vererek. Gururlu olduğumu belli eder bir surat ifadesi takınmıştım, çizdiklerine büyük bir hayranlıkla bakıyordum. İşte o an ”Verdiğim en iyi karar.” cümlesi döküldü dudaklarımın arasından. Bu garipti çünkü birkaç sene evvel bana bunların olacağını söyleseydiniz yüzünüze gülerdim. Onunla konuşmasaydım, peşinden koşmasaydım belki bunlar olmayacaktı. Belki bir mühendis olacaktı ama işinden memnun olmayacaktı, onu bu kaderinden kurtarmıştım. Bir baba olmadan bir baba olmuştum birine, inanılmazdı. Çok duygulandım o gün, hatta bunu yazarken bile birkaç damla göz yaşı damlattım kağıdıma. İnsanların hayatında büyük bir etki yaratmak için ailesinden biri veya yakını olmanız gerekmiyor, her şeye rağmen insanlara yardımcı olun. İyi ki o gün onunla konuşmuşum, iyi ki o gün bana kendisini açmış. Bir ara en sevmediği öğretmeniydim, şimdi ise tek hatırlayıp sevdiği öğretmeniyim.
Verdiğim en iyi karar, o oğlanın sorumluluğunu almamdı. İyi ki benim öğrencim oldun, Dimitri. Bana da büyük bir hayat dersi verdin, sadece öğretmenler ders vermiyormuş demek ki insanlara…