Bir cumartesi sabahına uyandığımda, moralim çok bozuktu çünkü cuma günü, işte gidebilecek her şey ters gitmişti. Kendi firmamda bir oyun tasarlıyordum ve bu projenin gerçekten özel bir oyun olması gerekiyordu. Firmamla önceki projelerim yeni bir oyun tasarlamak değildi. Daha küçük bir firma olduğumuz için bize verilen projeler her zaman zaten tamamlanmış bir projeyi daha yeni teknikler ile tekrar tasarlamaktı ve bizi satın alan Ubisoft firması bu sefer gerçekten büyük bir şey istemişti. Bizden umutlulardı çünkü önceki yaptığımız tekrar tasarlama işleri gayet başarılıydı. Her ne kadar başarılı olsak da yeni bir oyun yapmak tamamen farklı bir deneyimdi ama cuma gününe kadar iyi gidiyorduk. Oyunun senaryosunu ve taslağını hazırlamıştık ama bu işin sadece yüzde otuzuna denk gelirdi. Cuma günü ise her şey iyi gidiyor derken krizler art arda gelmeye başladı. Önce, üst firmalardaki patronlarımız acil bir toplantı istediler ve oyunun ne durumda olduğunu sordular. Biz de sadece yüzde otuzunun bittiğini söyledik. Bunun üzerine en başta ben olmak üzere- projenin müdürüydüm- herkese bağırdılar. Onlar yeni bir oyun geliştirdiklerini basına açıklamışlardı bile. Bu yüzden artık elle tutulur bir şey istiyorlardı ki reklam yapabilsinler. Ama elimizde böyle bir fırsatın olmadığını öğrendiklerinde çok sinirlendiler. Bir şekilde toplantıyı atlattık ve herkes işinde döndü. Aynı günde oyunun tester’ları- oyun normal bir şekilde çalışıyor mu diye kontrol eden insanlar- oyunda bir hata keşfettiler ve bu bütün işleri bozdu: oyunun taslağını tekrar yapmamız gerekiyordu. Kafamda bu düşüncelerle kahvaltı yapmak için dışarı çıktım. Her ne zaman dışarıda kahvaltı yapmak istesem gittiğim yere moralim bozuk şekilde gittim. Yanıma kalem kâğıt almıştım ve oyunum hakkında aklıma gelen fikirleri kâğıda yazmaya başladım. Ağzıma patates kızartmalarını atarken 1 saat geçirmişim. Sonra bir mucize oldu. Bir el usulca omzuma dokundu. Arkamı döndüm ve hiç tanımadığım bir insanı gördüm. ” Siz Ubisoft firmasının yeni oyununu tasarlayan kişi misiniz?’’ diye sordu. Ben de onu onayladım. ‘’Size bir fikir versem olur mu?’’ dedi. Ben de onu kıramayarak karşıma oturmasını söyledim. O saatten sonra yeni bir beyinle harika şeyler düşündük. O genç sayesinde zengin olmak üzereydim ve pazartesi günü işe gittiğimde patronlarıma yeni bir kişi almak istediğimi söyledim ve işe alırlarsa asla pişman olmayacaklarını ilettim. Yanıma gelen gençle oyunu bitirdik. O günden sonra o da oyun işine girdi. Beraber yaptığımız oyun, oyun dünyasında devrim niteliği taşıyordu. O saatten sonra ikimizin de hayatı hiçbir zaman aynı olmadı. İkimizin de kendi firmalarımız var. O şu an Hawaii’de hayatında olabilecek en iyi hayatı yaşıyor. Ben ise Londra’dayım. İkimiz de artık oyun dünyasının iki kralıyız.
Hayatımı Değiştiren Gün
(Visited 68 times, 1 visits today)