Sabahın çok erken sularında gözlerimi araladım. Apaydınlık güneş ışıkları uykuma tatlı bir paydos verdi demek çok isterdim ama aralık ayının son günlerinde sabahın ilk ışıklarıyla birlikte hava hiç de güneşli ve aydınlık olmuyor. Bu beni biraz üzmüş olsa da elimi yüzümü yıkayıp telefonuma sarıldım çünkü ben akşam uyurken kar yağmış ve toprağın üstünü adeta pürüzsüz bir süt kaymağı gibi kaplamıştı. Ben de bundan yola çıkarak okulların tatil olabileceğini düşündüm. A o da ne! Bugün sömestr tatilinin ilk günü olduğu için çoktan tatile girmiştim. Bu da demek oluyor ki bugün sabah saat 9’da İngiltere’ye uçakla gidip yılbaşını orada selamlayacağım.
Önceden yaptığım listeye göre ihtiyaç duyacağım eşyalarımı hızlıca bavuluma yerleştirdim. Havalimanına sorunsuz bir şekilde varmış olsam da uçağa kıl payı yetiştim. Çünkü beklediğim sıradaki çoğu kişinin ya pasaportu kaybolmuştu ya da vizesinin süresi dolmuştu ve İngiltere hayallerine veda etmemek için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlardı. Hatta bir adam bana bavulumun içine girip giremeyeceğini bile sordu(!) Uçaktaki yolculuğum da gayet keyifliydi.
Nihayet uçak inişe geçmişti. Beş dakika öncesine kadar göz bebeğimden daha küçükmüşçesine gördüğüm binaların yeryüzüne yaklaştıkça ne kadar da devasa ve internetten o hep gördüğüm binalar olduğunu idrak ettiğimde büyük bir şok yaşadım. Kemerimi yavaşça çözmeye başlamıştım ben de. Bavulumu da teslim aldıktan sonra artık kalacağım otele gitmek için taksi çağırmam gerektiğini anlamıştım. Taksiye bindiğimde uçakta yaşadığımdan çok daha büyük bir şok yaşadım ama sonrasında gerçekten takdir edilesi ve her yerde böyle olması gerektiği kanısına vardığım bir şeydi bu gördüğüm şey. Taksiye binerken galoş takmak zorunluydu! Daha da takdir edilesi durum ise sokaklarda sigara kokusu, çekirdek kabuğu gibi bir şey de yoktu. Ayrıca insanları da çok anlayışlı, misafirperver ve hoşgörülüydü. Normalde toplu taşımalarda yaşlılara, hamilelere ve çocuklu annelere yer verilmesi gerektiği öğretilmiştir bize ama burada bu kişilerin yanı sıra bir de ağır sırt çantası olan öğrencilere yer veriliyordu. Otele girdiğimde ilk işim oda kartımı alıp hızlı bir duştan sonra dışarıdaki yılbaşı kutlamalarına katılmak için hazırlanmak oldu. Butik dükkanların, müstakil evlerin önü ve içi süslenmiş; sokak lambalarının ve ağaçların üstüne rengarenk aydınlatmalar yapılmış sıcacık kestane kokuları eşliğinde insanlar dilek fenerlerini gökyüzüne özgürlüğüne bırakıyorlardı. Yılbaşını yepyeni güzel umutlarla özgürce karşılamaları ve davranışları hayatımda gördüğüm en güzel şeydi. Çünkü hepsi bir arada tek bir ülkedeydi.