Hayat bir maket değildi ki kurup oynayalım. Belki de hiçbir zaman tamamlanmış hissetmeyeceğiz. Hiçbir şey mükemmel değildir ki hayatımız öyle olsun…
Yağmurlu bir aralık günüydü. İlk iş günü geç kalmış olmanın verdiği telaşla evden çıktım. Durakta beklerken son bir kez çantamı kontrol ettim. Haftalardır hazırladığım sunumumun olduğu flaş yanımdaydı. Otobüse bindiğimde içimden sunumu tekrarlıyordum.
Toplantı salonunun önünde beklerken hala gergindim. İçeri girip iş arkadaşlarımın yerleşmesini izledim. Herkes yerleşince flaşı takıp suyumdan bir yudum aldım. Reklamcılık tarihiyle ilgili bir sunum yapmam istenmişti mülakat için geldiğimde. Verilen süre içerisinde yapabildiğimin en iyisini hazırlamaya çalışmıştım. Zaten diplomama şöyle bir göz gezdiren kimsenin beni işe almamasına imkan yoktu, buradaki birçok insandan daha donanımlıydım.
Kelimelerimi zar zor toparlayarak konuşmamı bitirdiğimde üstümden büyük bir yük kalkmıştı. Günlerce bu sunum için gecemi gündüzüme katıp çalışmıştım. Biraz heyecanlanmıştım ama o kadarı da normaldi. Çıkmadan önce tuvalete gittiğimde içerde birileri benim hakkımda konuşuyordu. Şirketin bu kadar deneyimsiz birine ihtiyacı olmadığını söylüyorlardı. Sinirle binadan çıktım.
On gündür şirketten beklediğim mail gelmemişti. Gitgide umudumu kaybetmeye başlamıştım. Ben kendimi bildim bileli hep en iyisi olmak için çalışmıştım. 25 yıl ders kitaplarının başında ter döktüm. Bölümümü dereceyle bitirdim. Hayatım boyunca hep birileri bana ne yapmam gerektiğini söyledi. Doğruyu yanlışı sorgulamadan bana söyleneni yapmıştım iyi bir gelecek için. Peki şimdi neredeydi bütün o insanlar? Neden artık bana yol göstermiyorlardı? Sanki bütün hayatımı bir yalan üstüne kurmuştum. Hep mükemmeli beklemiştim. Delicesine aramıştım yapbozun parçalarını. Şimdiyse bildiğim bütün doğruları sorgulamaya başlıyordum.
Hafifçe araladığım pencereden gelen rüzgar saçlarımı uçuşturuyordu, derin bir nefes alıp yola odaklanmaya çalıştım. 2 saattir yolda olmanın vermiş olduğu yorgunluk, yeni bir şehre taşınacak olmamın verdiği heyecanla karışmıştı. Dikkatimi bir türlü toparlayamayınca yol kenarındaki dinlenme tesislerinden birinde durdum. Enerjimi toplamam gerekiyordu.
Mekana girdiğimde bir iki tanesi hariç masalar bomboştu. Camın kenarında temiz bir masa bulup oturdum. Çayımın gelmesini beklerken karşı masadan birine ilişti gözüm. Yıllardır görmediğim tanıdık bir yüzdü. Birkaç saniye baktıktan sonra birden içim neşeyle doluverdi, sanki çocukluğumdan fırlayıp gelmiş gibi ilkokul öğretmenim karşımda duruyordu. Nasıl da yaşlanmıştı. Tereddüt etmeden kalktım, gittim yanına.
Yılların eskitemediği öğretmenimin gözlerinin içi güle güle konuşmasını izledim. Ne çok şey birikmişti anlatmak için. Geçen yaz eşini kaybetmiş, tası tarağı toplamış memlekete dönüyormuş meğersem. Yaşadığı kayıp dayanması yürek isteyen cinsten bir kayıptı. Yaşadıklarını dinlerken gözlerim dolu dolu oldu. “Sende ne var ne yok?” diye sorduğunda beni en iyi anlayabileceklerden biri geçmişten kopup gelmiş bu insanın olabileceğini düşündüm. Son zamanlarda yaşadığım sorunları anlattığımda bir öğretmenden çok baba gibi başladı konuşmaya “Bak kızım, şu üç günlük dünyada öğrendiğim bir şey varsa o da yaşarken mükemmeli beklememek gerektiğidir. Eğer sen anı güzelleştirmezsen o döne dolaşa aradığın mutluluğa ölene dek ulaşamazsın. Aldığın nefesi hisset kızım, yediğinin tadına var. Anı yaşarken eğlendir kendini. Çünkü o beklediğin an hiçbir zaman gelmeyecek. Yapbozun parçaları hep eksik kalacak. O eksiklik duygusu, merak ve sabırsızlığın dinmeyecek. Yolun sonu hiç gelmeyecek. O yüzden manzarayı kaçırma kızım, doyasıya yaşa hayatı. Bırak kendini akışa, dalgalar sürüklesin seni. Korkma hayattan, yaşamaktan…” konuşmasını bitirdiğinde gözlerimden akan yaşları durduramıyordum. Ayrılmadan önce yılların vermiş olduğu özlemle sarıldık birbirimize. Gitmeden önce durdu, önce yere sonra gözlerime baktı ve “Gidilmeye değer hiçbir yerin kestirmesi yoktur kızım.” dedi ve paltosunu düzeltip gitti. Yüzümde hafif bir tebessümle bakakaldım arkasından.
Yol boyunca dedikleri kulağımda çınladı, özellikle de son cümlesi. Şimdiyse gidiyordum, hayatı kaçırmamak üzere…