Yaşam, evrenin insana biçtiği süre değildir yalnızca. Sadece nefes alıp veriyorsan, geçen her saniyeyi hissetmiyorsan yaşamak diyemezsin harcadığın zamana. Nihai amacın hayata tutunmaksa onun ne olduğunu bir daha düşün çünkü hayata tutunmak bir tek bedeninin ihtiyaçlarını karşılamak değil, ruhunu doyurabilmektir. İşte hayatı kalbin atması sananlar burada yanılıyorlar, hayat ona dokundukça değişip çoğalan şeydir. Yaşamak bir gitardır, tellerine dokundukça yediveren.
Her sabah kalktığında pencereden dışarı bakıp yeni başlayan güne selam mı veriyorsun yoksa gözün ufuk çizgisine dalarken o gün yapacaklarını mı düşünüyorsun? Yataktan kalkar kalkmaz sorumluklarını düşünmek, işinin başına geçmek kötü bir şey değil elbette ki. Ekmek parası kazanmak, günün sonunda oturup bir oh çekmek kim bilir nasıl iyi hissettiriyordur insana? Yine de yaşamak istememizin tek sebebi günün sonundaki rahatlama değildir. Yaşamak isteriz çünkü yaşarsak iz, ölürsek toprak ya da kül bırakırız. Hayatı güzelleştirmek için ona dokunmak gerekir çünkü yaşamak bir gitardır, tellerine vurukça yediveren.
Kafanın içi tatlı düşlerle mi dolu yoksa gerçekliğin işkenceleriyle? Gerçeklik bazen sıcacık bir gülümseme yaratsa da yüzünde, çoğu zaman suratına çarpan ağır bir tokattır. O tokat çarptığında ne yapacağındır hayat. Güçlü insanların hep gerçeklerle yüzleştikleri hatta hiç hayal kurmadıkları söylenir. Çok yazık onlara! Vücutlarının gerçekliğin dondurucu etkisiyle donması, Antarktika’daki gibi bir buzul gibi hareketsiz ve katı bir hayatın sonunda yavaşça erimeleri kaçınılmaz. Hülyalarında yaşayanlara ne demeli peki? Zihinlerindeki süzülerek yaşadıkları mutlu dünyalarını zihinlerinin dışındaki dünyaya aktarmak için çalışmayacaklarsa ne gerek var tüm bunları kafada kurmaya? Bu yüzden gerçek ve hayal arasındaki çizgiye dokunabilmek, hayallerin eşliğinde gerçeği yaratmak gerekir. Can Yücel’in dediği gibi:” Yaşamak bir gitardır, tellerine vurdukça yediveren.”.
Bir gün durup da niye yaşadığını düşündün mü hiç ya da niye böyle yaşadığını? Herkesin amacı mutlu olabilmek, çevrelerindekileri de mutlu edebilmektir aslında. Maalesef çoğu zaman beceremezsin bunu. Sırada önüne geçen birini hatta sürekli çözülen bir ayakkabı bağını bahane ederek neşeni kaçırırsın. Keyifsizlik esnemekten bile daha bulaşıcı olduğundan hayata olan bu ufak dokunuşun giderek büyür ve çevrendekiler de birden gerilir. Güzel bir yaşam için nihai amacın kadar o amacı gerçekleştirmek için yaptıkların da önemlidir. Herhangi bir şey yapmadan ya da söylemeden önce sonuçlarını düşün çünkü yaşamak bir gitardır, tellerine vurdukça yediveren.
Hayata dokunmak; onu değiştirmek, çoğaltmak, şekillendirmektir. Yaşam bize verilen boş bir tuval gibidir ve biz yaşayıp onu şekillendirir, boyar, gerekirse değiştiririz. Bu döngü ömrümüz boyunca devam eder ve son nefesimizle tablomuz tamamlanır. O tablo yıllar içinde unutulup çürüyebileceği gibi insanların zihinlerinde iz bırakıp onların hayatlarına dokunabilir de. İşte en önemli nokta budur. Ölümünden 22 yıl sonra eserleriyle hâlâ içimizi ısıtan Can Yücel’in de dediği gibi: ”Yaşamak bir gitardır, tellerine vurdukça yediveren.”.