Hayatımızda birçok trafik lambasıyla karşılaşırız. Bu trafik lambalarında yeşil ve kırmızı ışık vardır sadece ve her birinin ne kadar uzun süre yeşil yanacağını, ne zaman kırmızıya döneceğini ya da kırmızı ışığın ne zaman söneceğini bilemeyiz.
Kırmızı ışık bir farkındalıktır bazen. Gözümüzün önündeki perde kalkar ve gerçekten görmeye başlarız. O perdeyi kaldıran kimi zaman kendimiz oluruz kimi zaman ise etrafımızdan birileri. Nerede olduğumuzu, ne yaptığımızı, neden yaptığımızı sorgulamaya başlarız. Durmaya vakti bulamadığımız bu hız çağında bir durur etrafımıza bakarız. Daha önce günlük telaşeden ve monotonluktan fark edemediğimiz detayları fark ettiğimiz andır o. Yanımızdan geçerken elindeki şekerini kocaman bir sırıtışla yiyen küçük çocuğun yüzündeki o saf mutluluk, her gün altından yürüdüğümüz o kocaman ağacın renklerinin gün ışığında nasıl da büyüleyici bir şekilde parladığı, güneş batarken hareketlenen kuşların özgür bir şekilde uçarlarken söyledikleri şarkı, yüzümüze esen o rüzgarın hissettirdiği özgürlük duygusu, soğuk bir bahar sabahı pencereyi açıp ciğerlerimize doldurduğumuz havanın verdiği canlılık hissiyatı, akşam üstü güneş ve bulutların gökyüzüne çizdiği hayran edici resim ve o resimdeki renklerin birbirleriyle dansı… Aslında çok dikkat etmeyiz böyle detaylara günlük koşuşturmamızda ama bir gördük mü onları “zaman” filozofların yaptıkları tüm tanımlara karşı çıkar ve durur o an. Akmaz birkaç dakikalığına. Ta ki trafik ışığı tekrar yeşile dönene kadar.
Yeşil ışığa rağmen ilerlemek istemediğimiz anlar da olur tabii ki. Yorgunuzdur belki, belki hazır hissetmiyoruzdur. Ya da ilerlersek gerçekleşeceğinden korktuğumuz olaylar, kafamızda kurduğumuz senaryolar tutup çekiştiriyordur bizi arkadan, ilerlememizi engelleyerek. Bunlara karşı olarak bazı anlar vardır ki bizi iter arkadan, git artık der, bizi devam etmemize teşvik eder. Evren bile durmamızı istemiyordur. Artık çaresizizdir o an, ilerlemekten başka seçeceğimiz yoktur. Zorla da olsa devam ederiz hayatımıza, alışkınlıklarımıza. Nereye gittiğimizi bilmediğimiz zamanlar vardır bazen de. Yolun sonunda bizi ne beklediğini bilmediğimiz, neyle karşılaşacağımızı bilmediğimiz. Bilinmezlikle endişe sarar içimizi, ama artık o yoldan geri dönmek mümkün değildir. O yüzden devam ederiz ilerlemeye. Bilinmezlikle yüzleşmeye…
Trafik ışığının yeşile dönmesini beklememeliyiz kimi zaman. O ışığı biz yeşile çevirttirmeliyiz. Harekete geçmeli, bir adım atmalıyız. Risk almalı, konfor alanımızdan uzaklaşmalıyız. Amacımız uğrunda, umutlarımızın liderliğinde ve isteklerimizin ışığı altında o yola girmeli ve hedefimize doğru ilerlemeliyiz. Bu ilerleme yavaş da olsa hızlı da olsa fark etmez. Önemli olan yol kat ettiğimiz, durmadığımızdır. Bunun tam tersi olduğu bir durumla da karşılaşabiliriz hayatımızda. Durmamız gereken anlardır onlar. Yanlış yolda olduğumuzu fark ederiz. İşte o zaman da başka bir yola sapmamız gerekir. Bizi mutlu edecek olana, bizim için doğru olana.
Hayat; yolları, kavşakları, virajları, trafik ışıkları olan upuzun bir yolculuk. Arabanın direksiyonunda da biz varız. Nereye istersek oraya, ne zaman istersek o zaman.