“Anı bahçelerinde üşümek sıcaktır” demiş Özdemir Asaf. Hiç yorulmamak ve hiç unutmamak arasında seçim yapmam gerekseydi canla başla anılarıma sarılırdım. Beni ben yapan anılarıma…
“Anı yazmak, ölümün elinden bir şeyler kurtarmaktır.” demişti de Andre Gide. Yasalarca hala yetişkin sayılmayan yaşımda, 17, anılarımı kaleme alsam roman falan olmaz. Unutmaya kıyamayacağım çoğu anı kaleme alınamayacak türden sadece yaşarken hissedebileceğimiz duygularla dolu. Çoğu insanın hayatı bu tür nefeslerini tuttukları dakikalarla renkleniyor. Bir işten, bir kişiden, bir olaydan insanlar o kadar kolay yorulabiliyorlar ki… Ancak hiçbir kişinin anılarından yorulduğunu duymadım. En güzeli de en iğrenci de insana iyi kötü bir şeyler katıyor. Aslında sadece insanın yaşadığı anlardan bahsetmiyorum. Öğrendiği, duyduğu, gördüğü her şey unutmamaya değer. Maalesef Cervantes’in de dediği gibi “Zamanın unutturamayacağı anı, ölümün dindiremeyeceği acı yoktur.”. Ne yaparsak yapalım yaşadığımız o anlar elimizden kayıp gidecektir. Yorulduğumuz zaman dinlenme şansımız ve yola beş dakika sonra devam edebilme hakkımız vardır ama anıları unutmaya başlamak özellikle yalnız bizim hissettiğimiz duygularla dolu anıları unutmak beynimizin lanetidir.
Geçmişte kalan bir dostu, bir aşkı, bir yaşamın yad etmek, gelecekte edinebileceğimiz bir dostluğun, bir aşkın, bir yaşamın verdiği aynı hissi vermiyor. Geçmişte bir belirsizlik olmadığı için güven, sevgi, huzur kokuyor anılarımız. Oysa gelecek gözümü korkutuyor genellikle. “Yorulmamayı mı yoksa unutmamayı mı tercih edersiniz ?” sorusu aslında geçmişi mi geleceği mi istiyorsunuzdur. Şu anda verdiğimiz kararlar, attığımız her adım bize farklı bir gelecek oluşturuyor. Oysa geçmişimiz öyle mi?
Şimdiye kadar hep genel anlamıyla bahsettiğim seçeneklerin bir de kişisel yanları var. Hayatımı bir gün daha yaşamaya değer kılan anılarım var. Örnek vermek gerekirse Beştepe Koleji’nde liseye başlamam gereken günde Bakü’de geçirdiğim günü asla ve asla unutmak istemem. Birkaç kez gittiğim ve çok fazla gezmekten dolayı avucumun içi gibi öğrendiğim Bakü’nün her köşesinde benim için ayrı bir anı var. Şehri gezerken yorulmaktan korkmam ama unutmaktan çok korkarım.
Bir tane daha örnek için Avrupa gezimden bahsetmek isterim. Henüz yaşımın küçük olması ve Apple’ın sunduğu en yeni telefonun iPhone 4 olmasından dolayı olsa gerek teknolojiden uzak anın tadını yaşadığım bir geziydi. Dönemin en güçlü kralları tarafından yapılan sarayları, sanayi devriminin adım adım gerçekleştiği toprakları ve daha onlarca güzelliği ben kendi g
özlerimle görüp seyrettim, telefonumun kamerasından değil. Şu günlerde bile arada sırada gözümü kapattığımda Londra’nın o güzelliği film şeriti gibi geçiyor. İki hafta süren ve aşırı çok yoran bu gezi hayatımında asla unutmak istemeyeceğim haftalardan.
Sonuç olarak hayatım boyunca hiç unutmamayı tercih ederim çünkü unuttukça Haluk Bilginer’in de dediği gibi şahsiyetimi, kişiliğimi kaybederim. Hatıralar bizim hikayelerimizi anlatırlar. Bizi…