Saat sabah altıya gelmek üzereydi. Her zamanki gibi alarmı çalmaya başladı. Biip, Biip… Bu sinir bozucu sesten nefret ediyordu. Neden her seferinde çalmak zorundaydı ki?! Yavaşça yatakta doğruldu. Boş boş duvara bakmaya başladı. Bugün günlerden neydi? Artık hangi günde olduğunun bile farkına varamamaya başlamıştı. Sıkıntılı bir nefes verdi ve yataktan inip ayağa kalktı. Aşağı kattan babasının sesi geliyordu. Belli ki yine ondan erken uyanmayı becerememişti. Babasıyla iddiaya girmişlerdi. Eğer bir gün ondan erken uyanmayı başarabilirse babası ona hep istediği şık dans ayakkabısını alacaktı. Ama tabii ki o bir türlü erken kalkmayı başaramıyordu. Dans okulu çok disiplin gerektiren bir okuldu, bu yüzden bütün öğretmenler çok katı kurallar koyuyordu. Mesela okula 7.30 tan sonra gelemezdiniz. Bu onun için en zor kurallardan biriydi. Eski okulu saat 8.30 ta başlıyordu. Ah ,o zamanları da özlüyordu. Ama sonuçta bu okula bir amaç uğruna gelmişti. Önüne gelen her zorluğu aşmayı deneyecekti. Bu da o zorluklardan biriydi sadece. “ Her zorluk beni daha güçlü kılıyor, düşsem de kalkmaya devam etmeyi asla unutmayacağım! ”diye düşündü. O bunları düşünürken babası ona aşağıdan seslendi “Işık! Kızım hala uyanmadın mı? Yine okula geç kalacaksın.” Derin bir of çekerek merdivenlere yöneldi. “Geliyorum baba…”.
Aşağı indiğinde mutfaktan nefis kokular geliyordu. Mutfağa girdiğinde babası ona gülümseyerek “Hoş geldin uykucu, yine uyanamadın.” dedi. Işık komik bir yüz ifadesi yaparak masaya oturdu. O anda tabağındaki yemeği fark etti. Saniyeler içerisinde gözleri doldu. Bu yemek eskiden annesinin ona yaptığı en sevdiği yemekti. Hiç konuşmadan yemeğinden bir kaşık aldı. Ağzına kaşığı götüremedi. Elleri titriyordu. Babası ellerinin titrediğini fark etti. “Işık, iyi misin kızım?” Hemen kaşığı tabağına bırakıp elleri ile gözyaşlarını sildi. “Evet baba iyiyim, sadece bir şey hatırladım…” Babası yanına bir sandalye çekip oturdu. “Işık biliyorum anneni çok özlüyorsun. Bende çok özlüyorum. Ama sana elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum. Tamam mı? Lütfen daha fazla kendini üzme…” Başını kaldırıp babasına baktı. Onun da gözleri dolmuştu. Birlikte sıkıca sarıldılar. “Baba şimdi gitmem lazım yoksa yine öğretmenden azar işiteceğim.” Babası ayağa kalkarak “Evet , hadi hemen hızlıca hazırlan.” dedi. Çantasını alıp kapıyı açtı “Görüşürüz baba ben çıkıyorum.” Babası ona gururla baktı “Görüşürüz hayat ışığım… Sakın koreografileri yapamazsan üzülme. Elbet bir gün yapacaksın.” Işık sıcak bir gülümsemeyle babasına baktı ve kapıyı kapatıp evden çıktı.
Okula vardığında saat 6.29 idi! Aceleyle merdivenlerden çıktı ve sınıfa bir füze misali girdi. Başarmıştı. Saat tam 6.30 ta sınıftaydı. Soluklanmak için sırasına oturdu. Tam o anda öğretmen sınıfa girdi. Herkes bir anda ayağa kalktı. Işık daha ne olduğunu anlamadan öğretmeni sırasının dibinde bitivermişti. “Işık bu sefer geç kalmamışsın aferin sana.” Bunu öyle bir ses tonuyla söylemişti ki sanki onu yine azarlıyordu.
Bütün öğleden önceyi koreografileri yapmaya çalışırken geçirmişlerdi. Öğle teneffüsüne girmeden önce bir öğretmen sınıfa girdi. “Değerli öğrencilerimiz, size bir duyurum var. Bu sene sonunda okulumuz aracılığıyla bir dans yarışması düzenlenecek. Yarışmada birinci olan öğrenci Türkiye de ki ünlü dans okuluna aktarma yapabilecek. Bu fırsatı kaçırmayın gençler. Geleceğinizi baştan yazma şansını yakalayabilirsiniz!” Hoca sınıftan çıktığında herkes sessizliğe gömüldü. Amerika da ki ünlü dans okuluna aktarma ha? Daha basit koreografileri bile yapamıyorken nasıl yarışmaya katılacaktı? Hele hele birinci mi olacaktı? “Hah, anca rüyanda görürsün Işık.” diye düşündü. Sınıftan çıkınca doğruca dolabına gitti. Dolabını kapağını açınca direkt annesiyle olan fotoğrafını gördü. O ölmeden birkaç hafta önce çekinmişlerdi bu fotoğrafı. Annesi onu bir dans gösterisine götürmüştü. Annesi de eskiden başarılı bir dansçıydı. Ancak 18 yaşında yaşadığı bir sakatlık sonrası dansı bırakmak zorunda kaldı. Daha sonra da dans öğretmenliği yapmaya başladı. O gün dans gösterisine gittiklerinde annesi ona “Sen de bir gün başarılı bir dansçı olacaksın. Buna yürekten hissediyorum.” demişti. O günden sonra Işık dans etmeyi kafasına koymuştu. Üniversitede dans üzerine bir okulda okumakta kararlıydı. Ve işte buradaydı. Tıpkı önceden hedeflediği gibi dans okulundaydı.
Dolabının kapağını kapatıp yeniden dans salonuna geçti. Tam kapıdan girmek üzereydi ki durdu. İçeride onun yaşlarında bir kız vardı. Yavaşça kafasını kapıdan içeriye uzattı. Kız onların koreografi müziğini açmış dans ediyordu. Ama ne dans. Sanki havada uçuyor gibiydi. Hayranlıkla kızı izlerken birden telefonu çaldı. “Of çalacak zaman mı şimdi bu!” diye düşündü. Kız merakla kafasını ona çevirdi. “Merhaba.” Dedi. Kız sıcak bir gülümsemeyle ona bakıyordu. Şimdi ne yapacaktı! “ Ee, merhaba. Seni dans ederken gördüm çok güzel dans ediyorsun.” Kız daha da gülümsedi. “Teşekkür ederim. Sizin sınıfa da bir hoca geldi mi?” Işık da gülümseyerek. “Evet geldi. Bir yarışmadan bahsetti.” “Oh ,o zaman çok iyi. Sen de o yarışmaya katılacak mısın peki?” Işık hiç düşünmeden “Evet katılacağım. Sen de katılacak mısın?” diye sordu. Kız heyecanla “Evet ben de katılacağım! Çok iyi değil mi?” Kızın bir anda bu kadar heyecanlanmasına şaşırmıştı. Kız hemen kendini düzelterek. “Ah, tanışmayı unuttuk! Senin adın ne?” Işık hala şaşkınlığını koruyarak. “Ben Işık tanıştığımıza memnun oldum.” Kız heyecanla “Benim adım da Müge. Memnun oldum. Işık.” Dedi. “ Seninle tanıştığım içi çok mutluyum. Sen bu okulda şu ana kadar tanıştığım tek kişisin!” Işık hayretle “ Daha önce buradan kimseyle tanışmadın mı?” diye sordu. Kız üzgünce kafasını salladı. “Evet, kimse benimle tanışmak istemedi. Garip olduğumu düşünüyorlar. Ama sen öyle değilsin, benimle tanıştın.” Işık kızın yanına yaklaştı “Dürüst olayım bende daha önce buradan kimseyle bu kadar uzun konuşmamıştım. Herkes bana nefretle bakıyor! Buna inanabiliyor musun?” Müge elini Işığın omzuna koyarak. “ Sen ve ben çok benziyoruz. İstersen bu yarışmaya beraber hazırlanalım. Hem birbirimizin arkasını kollarız.” Bu fikir Işığın çok hoşuna gitmişti. “Olur, tabii ki olur! Telefonun var mı ?” Müge başını iki yana sallayarak “Maalesef yok.” dedi. Işık umursamayarak “Olsun bir şey olmaz. Bir buluşma yeri seçebiliriz Böylece belirlediğimiz günlerde orada akşamüstü çalışmış oluruz. Ne dersin bu fikre?” dedi. Mügenin gözleri ışıldadı “ Benim için çok iyi olur. Neresi olsun?” Işık düşünceli bir sesle “Bence okulun dans salonu olabilir. Çok uygun bir yer.” Müge başını salladı “ Tamam o zaman her çarşamba okulun dans salonunda okul çıkışı buluşalım . Sana uygun olur mu?” “Evet, çarşamba boşum. Çok iyi bir gün.” Müge gülümseyerek başını salladı “ O zaman çarşamba günü akşam görüşürüz!” Işık da gülümseyerek “Görüşürüz!” dedi.
Aradan aylar geçti Müge ile Işık her Çarşamba okul çıkışında beraber koreografilerini çalışmaya devam ettiler. İkisi de çok iyi arkadaş olmuşlardı hatta kardeş gibiydiler. Son defa yarışma gününün öncesi buluştular.
Müge kocaman bir gülümsemeyle Işık’a bakıyordu. “Işık, yoğun çalışma sonucunda nihayet başardık!” Işık başıyla onayladı. “Sen olmasaydın buralara kadar gelemezdim Müge. Ben eğer bugün bu haldeysem sebebi sensin. Ben bugün kendi ayaklarım üstünde dimdik durabiliyorsam sebebi sensin Müge. Çok teşekkür ederim, her şey için…”
İki arkadaş son kez birbirlerine sarıldılar ve başarılar dilediler. Ertesi günü Işık yarışmada mükemmel bir performans sergiledi. Jürilerin hepsi ona tam puan verdi. Sonucunda ise Işık yarışmanın birincisi oldu. O akşam babası ona bir sürpriz yapmak istedi.
“Benim hayat ışığım . Sana bir kutu vermek istiyorum.” Işık merakla babasına döndü “Ne kutusu baba?” Babası ona gözleri dolu bir şekilde elindeki kutuyu uzattı. Işık şaşkınlıkla kutuya baktı. Babası konuşmaya başladı. “ Annen senin yaşındayken dans ediyordu. Ancak bildiğin gibi 18 yaşından sonra bileğini kırmıştı. Bir daha da dans edemedi. Annen o günlerden kalan hiçbir fotoğrafı saklamadı. Hepsini çöpe attı. Ancak sen bu yarışmayı kazandıktan sonra anneannen bana bu kutuyu gönderdi. İçinde annenin o zamanlardan kalma eşyalar var”. Işık kutuya uzun uzun baktı. Yavaşça kutunun kapağını kaldırdı. Kutunun içinde eski bir fotoğraf vardı. Fotoğrafı görünce donakaldı. İnanamayarak fotoğrafa tekrar tekrar baktı. Hayır, bu olamazdı. Bu mümkün değildi! Fotoğrafta onun yaşında bir kız vardı. Gözleri gözyaşlarıyla doldu. “Müge…” diye fısıldadı. “Anne…”.