Hayat Algısı

Her zaman hayatın upuzun, durmadan akan bir ırmak olduğunu hayal etmişimdir. Ancak gerçekten de o kadar da canlı ve değişken midir hayat? Yoksa daha çok bir fidan gibi midir? Yavaş yavaş gelişen ama doğru ortam koşulları olmadan büyüyüp serpilemeyen bir fidan. Emek sarf etmeden, hedefler peşinde koşmadan dallanıp güçlenemeyen… Ve de büyüyüp ağırlaştıkça daha derin bir yer edinen, bir karahindibanın aksine özgürce uçuşup diyar diyar gezemeyen bir ağaç.

‘’Hayat hareket, hareketsizlik ölümdür’’ der Morris, birçoğumuz için de geçerlidir bu. Günümüzün her saniyesini koşuşturarak iş, ev, okul gibi sözde sorumluluklarla doldururuz. Her yaptığımız hareketin de mutlaka bir açıklaması vardır tabii: eve ekmek götürebilmek, çevremize karşı mahcup olmamak, tatil için para biriktirmek… Peki; sizce tüm bu koşuşturmacanın, kafada kurulan ince planların ve alnımızdan akan terin altında yatan sebepler bu kadar basit midir?

Hayatın hareketten ibaret olması günümüze özel bir şey değil elbette. Lakin gün geçtikçe insanlığın problemleri artıyor ve karmaşıklaşıyor. Bu da, teknolojinin gelişmesiyle birçok alanda hız ve kolaylık sağlansa da, birçoğumuzun hayatını adeta bir kargaşaya dönüştürüyor. Öyle ki günlük sorumluluklarımızın altında ezilip nihai amacımızın mutlu olmak olduğunu gözden kaçırıyoruz. Herkes iş hayatını, aile hayatını ve sosyal hayatı aynı anda yürütüp başarılı olmak istemiyor mu? Bir günde hem terfi alıp hem de aileniz ve arkadaşlarınızla keyifli vakit geçirseniz o gün sizin için güzel bir gün olmaz mıydı? Bu durumda başarı ve mutluluğu birbirinden ayrı düşünemeyiz.

Peki, başarılı ve mutlu olmak için ne gerekir bize? Sadece pes etmeden çalışmak mı ya da elindekilerle yetinmeyi bilmek mi yoksa yaşam tarzında köklü değişiklikler mi? Maalesef ki ne başarının ne de mutluluğun her bireye uyan belirli formülleri vardır. Ancak dört şey vardır ki bunları kendisi için toplayan ve yapan diğer bütün işlerde mutlu ve başarılı olur. Bu dört şey: öz saygı kazanmak, sorgulayıcı olmak, dürüstlük ve gıpta edebilmektir.

Benlik saygısı kendini aşağıda görmemektir, koşullar ne olursa olsun kendi duygu ve düşüncelerini ifade edilmeye layık görmektir. Gerek iş hayatındaki emir komuta zinciri gerek yakın çevremizden gördüğümüz kötü muameleler yüzünden kendimizi öncelik olarak görmekten çıkarabiliriz. Ancak kendini değerli görmeyen bir insan nasıl hayatına gerektiği özeni ve emeği gösterebilir ki? Başarılı ve mutlu olsa bile bunu yeterince hissedebilir mi?

‘’Sorgulanmamış hayat yaşanmaya değmez.’’ demiş Sokrates. Ne yazık ki ‘’günlük hayat koşturmacası’’ köreltiyor bu yeteneğimizi. Oysaki insanın nasıl mutlu ve başarılı olabileceğini anlaması için toplumsal normlardan bir anlığına dahi olsa ayrılması ve kendi yaşamının anlamını, bireysel değerlerini sorgulaması gerekir. Aksi takdirde sadece çevremizden gördüğümüz sınırlar içerisinde bir ömür çizmiş olmaz mıyız?

Sizce dürüstlük kavramı sözlük tanımı olan ‘’doğruluk’’ sözcüğüyle açıklanabilecek kadar genel bir kavram mıdır? En basit fenomende bile doğru ve gerçek kavramları herkes için farklı olabilir. Öyleyse dürüstlük ve benlik arasındaki ilişki kaçınılmazdır. Üstelik dürüstlük gerek kendimize gerek başkalarına karşı tüm ön yargılarımızdan kaçınmamızı gerektirir. Kısacası kendimizi ve çevremizi doğru yorumlayıp yaşamımızı buna göre yönlendirmek için önce kendi kendimize sonra da çevreye karşı dürüst olmamız gerekir.

Çok küçük yaşlarımızdan itibaren ister istemez çevremizle, özellikle akranlarımızla, yarış içine gireriz. Sürekli karşılaştırmanın olduğu bir ortam da her türlü farklı özellik dikkat çeker ve içlerinden bazıları o spesifik ortam için çok değerlidir. Bu durumda insanların birbirine özenip hırslanmaması hatta daha ileriye gidip kıskançlık yapması ve bir süre sonra kendini aşağı görmesi gayet anlaşılır bir durumdur. Fakat mutlu ve başarılı olabilmek için insanın bu olumsuz duygunun önüne geçip hem kendi becerilerine ve emeğine saygı duyması hem de diğer insanları takdir etmesi gerekir.

Mutlu ve başarılı olmak ne bir matematik formülü ne de akla mantığa sığmayan bir büyüdür. Neticede başarı da mutluluk da insanların zihinlerinde evire çevire yarattığı kavramlardır. Bu nedenle biz bireylerin üstüne düşen şey bu kavramların kendi benliğimizle örtüştükleri noktaları bulmaktır. Aksi takdirde o sıradan, kökleriyle tek bir bölgeye bağlı ağacın monoton hayatını yaşarız. Benliğimizin sınırlarını karahindibanın tohumlarını rüzgarda savurduğu kadar genişletmek, kendi mutluluğumuzun ve başarımızın ardındaki formülü bulmak varken, niye bekleyelim ki?

(Visited 12 times, 1 visits today)