Hayat Adlı Binanın Tuğlası Okul

Hepimiz günde yaklaşık yedi saat olmak üzere toplamda haftada otuz beş saat okulda bir şeyler öğrenmek için bulunuyoruz. Kısaca okulun bu süre zarfında bize kattıklarını iki kategori ile sınıflandırabiliriz; akademik ve sosyal. Peki bu öğrendiğimiz şeyler bizi gerçekten hayata hazır bir birey haline getiriyor mu? Okulda en iyi matematik eğitimi almış olmamız bizim hayata hazır hale geldiğimizi gösterir mi? Hayata hazırlanmak için sadece fizik, kimya, matematik gibi dersler yeterli mi? Benim kanımca kısmen evet, kısmen hayır. Çünkü bir insan size durduk yere bir matematik sorusu sormaz ama matematiksiz de bir yaşam da düşünülemez. Peki, hayat sadece akademik başarıdan mı oluşuyor? Tabii ki hayır. Hayat, birbirinden farklı parkurlardan oluşan bir maraton koşusu gibidir. Eğer gerçekten başarılı olmak isterseniz, yorulsanız dahi yarışı bırakmadan en önde maratonu tamamlamanız gerekir.

Okuldaki arkadaşlarımızı, öğretmenlerimizi anne ve babamızdan daha çok görüyoruz. Belli bir yaşı geçtikten sonra anne ve babamızı değil de öğretmenimizi veya arkadaşlarımızı örnek almaya başlıyoruz. Bu örnek alma, iyi şekilde de, kötü şekilde de olabiliyor. Önemli olan iyi şeklin iyi olduğunu, kötü şeklin de kötü olduğunu kavrayabilmektir. Şu an hepimiz fazla toyuz, hata yapmaya meyilli gençleriz. Bu uzun maratonu koşarken bizi iyi bir koçun yönlendirmesi gerek. Bu koç elbette, ailelerimizden daha çok gördüğümüz öğretmenlerimiz olacaktır. Her zaman derler ya “Bir çocuğun başına gelebilecek en iyi şey, iyi bir ilkokul öğretmenidir.” diye. Ne kadar güzel bir söz! Hangi birimiz hocalarımızdan iyi veya kötü birkaç davranış öğrenmedik ki? Bu arada öğrencilerini, kendi çocukları gibi gören öğretmenlere o kadar çok müteşekkirim ki anlatamam. Kaç tane çocuğu bu acımasız hayata özveri ile hazırladılar, kim bilir. Çul çürüten hocalar da yok değil ne yazık ki. Gine de bir insanın, herhangi bir insandan öğrenebileceği çok şey olduğunu düşünüyorum. Bazen kötüyü de görüp ondan ders çıkarmamız gerekebilir hayatta. Bu yönden okul bizi hayata hazırlıyor.

Peki, üniversitede yabancı dil okumak isteyen birinin fonksiyon dersi görmesi ne kadar mantıklı? Büyük ihtimalle okuldan mezun olduktan sonra bir daha asla bu konu hakkında bir şey duymayacak veya hakkında soru çözmeyecek. Bölümüyle alakalı mı? Hayır. Okumak zorunda mı? Evet. Neden? Çünkü Üniversite sınavında bu konu hakkında soru çıkacak. Sizce hayatımızı, en fazla üç saat sürecek yıllardır hazırlandığımız bir sınava bağlamak akıl karı mı? Emin olun, biz gençler bu sınavlardan çok daha fazlasını yapabilecek kapasiteye sahibiz. Ben isterim ki sadece sayısal ve sözel dersler öğretilmesin. Mesela yemek yapmayı, evdeki musluğumuz patladığında ne yapmamız gerektiğini öğretin bize. Sadece matematikte mi problemler var sanıyorsunuz? Tabii ki hayır! Bunlar da gerçek hayattaki problemler ama bize okulda öğretilmediği için ne yapmamız gerektiğini bilmiyoruz. Sadece bize, yabancı dil öğretmeyin, hayatın kendisinin konuştuğu dili de öğretin tıpkı Amerika’daki gibi. Bu yazımı yazarken birkaç Amerikalı arkadaşlarımla konuştum. Bana kendilerine zorunlu olarak verilen yemek, tamirat derslerinden bahsettiler. İşte okulda hayata hazırlamak budur.

Okul bir eğitim yuvası ve öğrencilerin ikinci evidir. Çoğumuz en yakın arkadaşlarını buradan edinmiştir veya en kötü arkadaşlık deneyimlerini de gine okulda yaşamıştır. Okulda, farklı eğitim seviyelerindeki ailelerden, farklı kültürlerden gelen birçok çocuk vardır. Okul sayesinde daha fazla insanı, daha fazla yaşamı tanıyıp anlayabilirsiniz. Bu da ileriye dönük hayatınıza büyük bir katkıdır. Daha önce de dediğim gibi daha toyuz ve okulda değişik tecrübeler edinerek hayat mesleğinde çıraklıktan okul bitimine kadar usta rütbesine ulaşmaya çalışıyoruz, hayata hazırlanıyoruz. Kısaca okuldaki derslerin değil de yaşantının bizi hayata hazırladığını söyleyebiliriz.

En önemli konu olarak bize fikirlerimizi korkmadan söyleyebilmeyi öğretiyorlar mı? Sanırsam sadece kendi istedikleri cevapları duyabilecekleri şekilde öğretiyorlar. Oysa ki bize öğretilmesi gereken sonuna kadar kendi düşüncelerimizi nasıl savunabileceğimiz. Eğer hatamız varsa ışık tutun karanlık olan doğru yola. Eğer bizi ikna edecek bir neden verirseniz zaten koşacağız bu yola doğru. Ne yazık ki hayata hazırlamak, robot gibi tahtada bir şeyler anlatıp zil çalınca sınıftan çıkmak değildir. Kalplerimize dokunun ama bunu yaparken de fikirlerimize asla dokunmayın, göreceksiniz ki hem akademik hem sosyal hayata hazır bir nesil olacağız, öğretmenlerim!

Okuduğunuz üzere, ben de hala kendi içimde bir çelişki içerisindeyim, bu soruya tam olarak bir yanıt bulamadım. Bu hem eğitim sistemine hem öğretmene hem de bu soruyu cevaplayacak öğrenciye göre değişebilir. Türkiye eğitim istemine bakarsak akademik olarak yeterli olsa da sosyal hayat için yeterli olduğunu düşünmüyorum. Aslında hayatı, sadece okulda değil, yaşadığın her an kaplumbağa adımlarıyla yavaş yavaş öğrenirsiniz. Umarım yakın gelecekte okullar bu konu hakkında daha bilinçli hale gelir ve hayata hazır daha çok genç ile karşılaşırız.

 

(Visited 64 times, 1 visits today)