Her ne kadar rüzgar ılık ılık esse de yüzüm gıdıklanıyordu. Engin denizden gelen taka sesleri ile martıların sesleri içimdeki boşluğu dolduruyordu. Güneş doğmayı bekliyordu, ben ise hayallerimi yaşamayı. Ehemmiyetsiz, küçük dünyamdaki mühürlü kapıların kilitlerini açmaya bütün benliğimle hazırdım. Gökyüzüne kaydı gözlerim, bulutlar beyaz bir inci gibi sıra sıra dizilmişti. Yavaş yavaş güneş doğuyor ve gözlerim gittikçe kamaşıyordu. Bu nadide dakikalar belki de hayatımın en huzur dolu dakikaları olmuştu. ‘’ Hiç kimse geriye gidip yeni bir başlangıç yapamaz; ama bugün yeni bir son yazıp yeniden başlayabilir.’’ Bugünün o gün olması için önümde hiçbir mani yoktu. Umut dolu gözlerim yılbaşını ve yeni yılda olacaklarını bekliyordu sadece.
Hemen önümde duran, çekiliş bileti ve rengarenk çiçekleri satan, ablanın yanına gittim. Hem bilet aldım hem de kokusu üç metreden duyulan çiçekleri. Bugün benim günümdü, sadece benim. Şafak çoktan sökülmüş insanlar yollara dökülmüştü. Ben bu kalabalık yola adım atan binlerce, daha umudunu yitirmemiş, insandan biriydim sadece. Şans neden benim kapıma da uğramasındı ki?
Sadece şans benim yanımda uzun süre yatılı misafir olarak kalamıyordu. Olay sadece her güne en güzel günmüşçesine başlayıp şansa bırakmaktı. Hayatımda ilk defa planlı olmak istemiyordum, şansa bırakıp hiçbir şey düşünmemek istiyordum. Sonu kötü de olsa iyi de olsa hayat diyecektim.
Mavi ve pembe sandalyeleri olan çok şirin bir pastaneye girdiğimde pastaneyi karı koca çok tatlı yaşlı bir çiftin işlettiğini fark ettim. Bir sandalye çekip limonata siparişi verdim. Limonatayı en son çok küçükken içmiştim, limonatanın tadına baktığımda adeta küçüklüğüme dönmüş gibi oldum. İçeriye fütursuzca biri daldığında uzunca olanları izledim. İçeriye giren adamın bu tatlı çiftin oğlu olduğunu düşündüm. Adam çekip gittikten sonra kadıncağız fenalaşır gibi oldu, hemen yanlarına gittim. Kadıncağız artık ne kadar dertliyse içini bana döktü. Anladığım kadarıyla oğulları hayırsızın tekiydi ve para istiyordu. Üstüne bir de onları tehdit etmişti. Neymiş efendim bu geceye kadar parayı bulamazlarsa kafeyi sattırırmış. Pastaneyi kadıncağızın ve adamcağızın bütün bir ömür çalışıp biriktirdikleri parayla almışlar.
Gecenin ilerleyen saatlerine yaklaşıyorduk ve herkes büyük ödülün sahibini merakla bekliyordu. Tabii ben de. İlk çark dönmüş ve sayıyı şimdi bize ilan edeceklerdi. ‘’7,16,17,21,37,41. ‘ Büyük ikramiye mi ? İnanamıyorum, büyük ikramiyenin çıktığı bilet benim ellerimde diye bağırırken bile bir anda parmaklarımdan süzüldü ve’ aklıma gelen ilk şey bugünkü çift oldu.’’
Evet belki bu parayla güzel bir gelecek elde edebilirdim ama bu gece rahatça yastığı başıma koyabilmek için bu parayı onlara vermeliydim. Koşar adımlarla ilerlerken bir yandan da pastanenin açık olmasını diliyordum. Pastanenin ışıkları açık olduğunu görünce içeri daldım ve çeki onlara uzattım. Birden kadıncağız ağlamaya başladı ve bunu geri ödeyemeyeceklerini bu yüzden de kabul edemeyeceklerini söyledi. Ben de sadece karşılık olarak hayır duası istediğimi söyledim.
Pastaneden çıktığımda sabah başladığım yere döndüm ve bütün gün boyunca olanları düşündüm. Bunların olmasının sadece nedeni şanstı. Sabahki sözlerimi anımsayıp gülümsedim. Çünkü bu olanların hepsi hayatın ta kendisiydi.