Herkesin mutlaka karşılaşmak ve tanışmak istediği veya isteyebileceği bir kahramanı vardır. Benim de böyle bir kahramanım var.
Ben beş yaşındayken ünlü bir fotoğrafçı olan Art Sasse’nin çektiği Einstein’ın o ünlü dil çıkaran fotoğrafını gördüğümde çok ilgimi çekmişti. Hemen anneme bu yaşlı ve komik adamın kim olduğunu sordum. O da bana Albert Einstein’ın kim olduğunu anlatmaya başladı. Tüm zamanların en büyük bilim insanı olduğunu ve teorilerinin günümüzde bile hala geçerliliğini devam ettirdiğini anlattı. Büyük bir matematikçi ve fizikçiydi. İzafiyet teorisi, uzay-zaman-mekan ilişkisine dair söylediği şeyler zamanla çok ilgimi çekti. Bir fotoğrafla başlayan merakım daha farklı alanlara yönelmişti.
Benim için Albert Einstein çok büyük bir insan. Hayatta olmuş olsaydı ona soracağım bir çok soru olurdu. İlk soracağım şey; “Bilime olan ilginiz nasıl başladı? olurdu. Daha sonra sorularıma şöyle devam ederdim;” Işık hızı teorisi gerçek olabilir mi? Başka nasıl teorilerin var? Bıkmadan tekrar tekrar denemeyi nasıl başardınız? Asla vazgeçmemek için ne önerirsiniz? Bilim için biz gençlere neler önerirsiniz? Küçükken neler yapardınız? Sizin düşüncelerinizi saçma bulduklarında bununla nasıl baş edebildiniz? Size neler veya kimler yol gösterdi?” Sonsuz bir merakla sorularıma devam ederdim.
Nasıl bir çocuktun sorusuna vereceği cevap bence” Eskiden çok hayalperest bir çocuktum, hep bir şeyler düşlerdim. “olurdu. Asla vazgeçmemenin onda bir tutku olduğunu söylerdi. Bilimin söylediği her şeyin gerçek olduğunu ve şu an için bildiklerimizin evrendeki tek bir yıldız kadar olduğunu söylerdi. Kendisine inanmayanlarla kendine olan güveni ve inancı sayesinde baş edebildiğini anlatırdı ve bana “Düşüncelerinden ve inançlarından asla vazgeçme!” derdi.
Ben de zamanı geldiğinde bir bilim insanı olmak istiyorum ve Albert Einstein’ı çok seviyorum, onu kendime örnek alıyorum.