Hayali Kaçışlar

İnsanlar çok uzun zamandır yaşadıkları sıkıcı hayatlarını bırakıp başka dünyalara gitmek, yeni şeyler görmek için çaba sarf etmiş. Bu istek bazen kendini bir gemiye atlayıp okyanusun öbür tarafına gitmek , bazense bir uzay gemisine binip aya çıkmak olarak göstermiş. Ama bazılarının binecek bir gemisi veya giyecek bir uzay kostümü yokmuş. Onlar da hayal güçlerini kullanmışlar. Şarkılar bestelemiş, kitaplar yazmış, filmler çekmişler. Kaçılabilecek yer arayışında kendi kafalarının onlara en uzak olan yer olduklarını görmüşler.

 

Tabi bunları kullanarak kendine bir kaçış yeri arayan sadece onları yapanlar değil. Bir kitap okuyan herkes, bir film izleyen herkes sanki kendini o sanat eserinin içindeymiş gibi hisseder. En azından bunların içinde olmak ister. Yüzüklerin Efendisini okuduğunuzda sadece Mordor’a giden iki hobbitin hikayesini okumazsınız. Kendinizi orada hisseder sanki o büyülü dünyada siz de yaşıyormuşsunuz gibi kendinizi de orada o hayali olduğunu bildiğiniz karakterlerin yanında konuşurken bulursunuz.

 

Bana da dün gece tam da bu oldu. Bir anda rüyamda Gandalfla birlikte kendimi İsengard’a doğru yürürken buldum. Ortalık tam bir harabeydi. Ulu ormanın içinde bir zamanlar korkunç bir ordu kampı olan İsengard şimdi sadece ortadaki kocaman ibaretti. Öyle yalnız kalmıştı ki bu artık bu binanın gösterdiği şey güç değil sadece çaresizlikti. Ağaç adamlar ve kadınlardan oluşan ordu savaştan sonra evlerine geri dönüyorlardı. Evleri yok olan orklar ya koruma olarak savaş alanında kalan ağaç adamlar tarafından yakalanıyor ya da doğrudan Mordor’a doğru başaramayacaklarını bildikleri bir yolculuğa çıkıyorlardı. İki türlü de kader onların önüne uzun bir hayat sunmayacaktı. 

 

Orkların durumu kötü olsa da o uzun, siyah mermerden oluşan binanın tepesinde bekleyen ak sakallı büyücünün durumu daha da vahimdi. Savaşın sonuna doğru kaçmaya çalışsa da başarısız olunca binasının tepesinde son hamlesini yapmayı bekliyordu. Gandalf’la birlikte harabelerin üstünde yürürken daha önce hiçbir rüyada hissetmediğim kadar yoğun bir duygu hissettim. Bir gün önce orada akan kanların haddi hesabı yoktu ve zaten bir bataklık olan İsengard artık kızıl bir bataklıktı. Vıcık vıcık kan çukurlarının içinde yürümek daha önce yaptığım herhangi bir şeyden daha rahatsız ediciydi. Nihayetinde kulanin girişine ulaştığımızda iki hobbit gördüm. Bunlar Peregrin Took ve Merry BrandyBuck’tı ki kendileri bu savaşın komutanları sayılırlar. Yanlarına gelince bana hafif bir selam verdiler ve kulenin kapısını bana ve Gandalf’a açtılar. 

 

Merdivenler özellikle korkunç olmaları için yapılmış gibiydi. Her basamağı atladığınızda üzerinize garip bir burukluk duygusu çöküyor, aşağı inesiniz geliyordu. Gandalf bana bunun bir büyü olduğunu söyledi. Nihayetinde tırmandığımız şey bir büyücü kulesi olduğu için bu oldukça doğal bir şeydi. En üst katta büyücü Saruman kendinden emin bir şekilde bir sandalyede oturuyordu. Arkasını döndü ve garip bir büyü fısıldadıktan sonra bir gaz bulutuna dönüştü. Anlık bir reflekse merdivenlere doğru giden gaz bulutunu hançerledim. Bu da Sarumanın cesedinin birden belirmesine neden oldu.

 

Tam da buna sevinecekken birden gerçek kitapta bu kısmın böyle olmadığını hatırlayınca bir anda uyandım. Saatin dokuz olduğunu görünce de bu ufak rüya kaçamağımı hemen durdurmam gerekti.

 

(Visited 81 times, 1 visits today)