Güz serini muazzam bir yaz akşamı. Bitki çayımı yudumluyorum balkonda. Onca yorucu, yoğun günün ardından yaz havasının tadına varmak için pencere kenarına oturup; gün içerisinde çoğu zaman kafamı kaldırıp izlemeye vakit bulamadığım gökyüzüne uzun uzun baktım.
Bütün şu koşuşturmaları bir kenara atığ toprakla mı uğraşsam diye geçirdim içimden. Herkesin aklına elbet bir ara gelen bu hayal bana da uğramıştı. Hatta kendimi o kadar kaptırmışım ki yaşlı emekliler gibi güneye mi yerleşsek, ekip biçeriz, demişim annem. Onun bana gülmesiyle kendime geldim. Bana göre şu bozuk düzende en adaletli davranan doğa. Eminim doğa benim çabalarımı heba etmez. Sonuçta ne ekersen onu biçersin demiş atalarımız.
Günümüz düzeninde hayatımızı büyük ölçüde ele geçiren iş hayatının bize kazandırdığı tek şey karın tokluğu. Bunun karşılığı ise bizden alınan koca bir ömür. Aslında bizim açımızdan pek kazançlı bir olay değil. Üretmek bence muazzam bir şey. Fakat günümüz metropol şehirleri üretimden ziyade tüketim üzerine bir düzene yerleşmiş vaziyette.
İnsanoğluna ürettiğini tüketmenin daha tatlı geleceğini düşünüyorum. Emek verilen her şey her daim çok kıymetlidir. Mesela bir çiçeği suladıktan bir süre sonra açmasına şahit olmanın verdiği mutluluk ile anladım emek vermenin nasıl bir mutluluk verdiğini.
Doğanın ham maddelerinden biri olan toprağa, kokusuna hasret kalır olduk yaşadığımız şu hayatta. Köye yerleşmenin elbette bazı bedelleri olacak bunu bilerek bu yaşantıyı istememiz gerekli. Konforlu hayatımızdan, bazı zevklerimizden feragat edeceğiz, oradaki yaşam metropol şehirlerdekinin tam aksi yönünde devam etmekte.
Özgürleşmek adına her gün gittiğimiz iş, kazandığımız para farkında olmadan bizi tutsak etmiş durumda bu bağımlı hayata. Para kazanarak özgürleştiğimizi sanıyoruz ancak o parayı kazandıktan sonra bir şeyler yapmaya insanın ne vakti ne de enerjisi kalıyor geriye, karın tokluğunun ötesine geçemiyoruz. Borçlarımız bile bizi bu yaşama mahkum etmiş durumda, biraz hayatı yaşamak istediğinde girdiğin borç seni daha uzun süre bu tutsaklığa mahkum ediyor. Her geçen gün bu tutsaklığa olan zincirlerimiz daha da artıyor.
Ben artık toprağa mahkum olmak istiyorum, onun tutsağı olmak. Çünkü bu öyle bir şey ki ben onuna ne kadar bağlı kalırsam, o da beni o kadar ödüllendirir.
Ben o gün aynen bunları düşünürken şimdi ise kendi ufak tarlamdaki sebzelerimi biçiyordum. Her şey çok hızlı gelişti o günlerde, kendime geldiğimde havaalanındaydım. Annemle birlikte yazlığımızı ve arabamı satıp bir köyden ufak evi ve tarlası olan bir arsa satın aldık.
Tam 3 yıl geçti o gün ki düşüncelerimin üzerinden. Kafaya o kadar takmıştım ki bu durumu daha fazla katlanamıyordum metropolde yaşamayı. Annemle bir gün karar verdik köye yerleşmeye, en başlarda zorlandık ama şimdi hiç pişman değiliz. İyi ki o gün onları düşünmüş ve annemle iyi ki köye yerleşmişiz.