Kapının sesiyle uyandığımda dün akşamdan kalan baş ağrım da benimle birlikte uyanmaya başlamıştı sanki. Gece erkenden yatmıştım ama nafile. Kalkıp kapıyı açmak istesemde buna gücümün olmadığının farkındaydım. Kapı da tekrar çalmadığı için fazla umursamadan uykuma devam etmek için gözlerimi sıkıca kapattım ve bunu yapmamla dün akşam yaşananlar yeniden zihnimde canlanmaya başladı.
Kibriyle birlikte restoranımın kapısından giren adamı daha girdiği gibi çıkarmak istemiştim fakat böyle bir hakkım olmadığı için ‘olay çıkaracağım’ bakışlarına rağmen rezervasyon yaptığı masaya kadar eşlik etmiştim. Önüne gelen yemeklere abartılı şekilde verdiği tepkileri ve küçümseyici tavırları onu neden içeri aldığımı sorgulamama sebep olurken bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de çalışanlarımı azarlamıştı. Tatlısını yerken içinden saç çıktığını ve böyle bir rezillik karşısında bizi şikayet edeceğini kaba bir şekilde söylemişti. Gerçekliğine inanmasamda özür dileyip herhangi bir şey ödemesi gerekmediğini söyleyerek onu sakinleştirmiş ve dava açmaması için uzunca bir süre ikna etmeye çalışmıştık.
Bütün bu düşünceler yüzünden uyuyamadığımı fark ettiğimde yavaşça doğrulup kapıya doğru ilerlemeye başladım. Kapıyı açtığımda karşımda kimse yoktu fakat kapının kenarındaki kutuya bir zarf bırakılmıştı. Zarfı aldığımda üzerinde sadece adımın yazdığını görmek tüylerimin diken diken olmasına sebep olmuştu. Kendi kendime ‘’Acaba gerçekten o adam bize dava açmış olabilir mi?’’ diye düşünmeye başlamıştım. Zarfı açıp okuduktan sonra düşündüklerimin tam tersi şekilde gözlerim irice açılmıştı. Gördüklerimin gerçek olup olmadığını kontrol etmek için kendimi çimdiklediğimde şaşkınlığım giderek artıyordu. Mektup şu şekildeydi:
‘’ Sayın Derya Caymaz,
Dün sabah saatlerinde restoranınızda gerçekleştirmiş olduğumuz ‘’Sabır ve Lezzet’’ testini başarıyla geçmiş bulunmaktasınız. Yemeklerinize verilen aşırı tepkiler karşısındaki sakinliğinizden, yemeklerin lezzeti ve sunumu konusundaki başarınızdan ötürü sizi tebrik ederim. Bu yüzden her sene restoranımda gerçekleştirilen ‘’Yıldız Savaşları’’ yarışmasında sizi de aramızda görmekten büyük onur duyarım.
Saygılarımla…’’
Düşmemek için kapının koluna tutunmamla birlikte büyük bir çığlık atarak olduğum yerde zıplamaya başlamam bir oldu. Bu gerçek olamazdı. Beni nereden, nasıl bulmuşlardı bilmiyordum ama bahsedilen restoran yurt dışında çok ünlü bir restorandı ve ben küçüklüğümden beri hayalim olan yarışmaya davet ediliyordum. Kendimi bir kez daha çimdiklediğimde artık her şeyin son derece gerçek olduğundan emindim.
Olayın heyecanı yavaş yavaş azalırken mektupta hiçbir bilginin yazmadığını yeni yeni fark ediyordum. Restorana gelmeme birkaç dakika kalmıştı. O sırada dün gelen adamın yolun karşısından restorana doğru ilerlediğini görmemle birlikte adımlarımı biraz daha hızlandırarak ona yetiştim. Yakın zamanda bu adam dışında sabrımı bu kadar sınayan müşteriyle pek karşılaşmamıştım o yüzden bu adamın bana o mektubu yollayan kişi olduğuna emindim. Birlikte içeri girdikten sonra koluna dokunarak yavaşça bana dönmesini sağladım. ‘’İsterseniz gelin bir kahve içerken detayları konuşalım.’’ ‘’Şakamı nasıl buldunuz? Komik miydi? Şahsen hazırlarken çok eğlendim.’’ ağzındaki sakızla ağzını açabildiği kadar açarak konuşurken yüzümdeki gülümseme yavaş yavaş silinmeye başlamıştı. ‘’Şaka mı?’’ ‘’ Evet tatlım ne sandın. Hem sen saf mısın, daha önce ‘’Sabır ve Lezzet’’ testi diye bir şey duydun mu?’’
Sahte mektubun üzerinden birkaç gün sonra aynı adamı televizyonda görmüştüm. Haberde adamın bir akıl hastası olduğundan ve farklı farklı kılıklara girip insanlara çeşitli mektuplar gönderdiğinden bahsediliyordu. Haberleri gördüğüm an büyük bir şok geçirmiştim. Adamın bir sıkıntısı olduğu belliydi ama bu kadarını beklemiyordum doğrusu. O haberden sonra adamın akıl sağlığını kaybetmesine sebep olacak nasıl bir hayal kırıklığı yaşadığını uzunca bir süre düşündüm…