Küçükken doğum günlerini çok severdim. Okulda arkadaşlarımla eğlendiğim, şarkılar söyleyip dans ettiğim, büyüdüğüm için mutlu olduğum, kendimi özel hissettiğim bir gündü benim için doğum günleri. Zaman ilerledikçe büyümenin aslında güzel bir şey olmadığını ve beraberinde bir sürü sorumluluk da getirdiğini anlayınca her şey gibi doğum günleri de eski neşesini ve güzelliğini kaybetti benim için. Artık ne okulda arkadaşlarımla eğlendiğim ne de kendimi özel hissettiğim bir gündü doğum günüm.
Doğum günlerini sevmememin bir diğer sebebi ise hediyeler. Çocukluğun o toz pembe dünyasından çıktıktan, artık arkadaşlarınızı oyuncak bebeklerin, pelüş oyuncakların mutlu etmediğini fark ettikten sonra hediye almak da vermek de istemez oldum. Çünkü biri size bir hediye aldığında siz beğenseniz de beğenmeseniz de kendinizi o kişiye hediye almak ‘’zorunda’’ hissedersiniz.
Bence hediye alırken en önemli şey hediye aldığınız insanı tanımaktır. Boş yere para harcayıp o insanın asla kullanmayacağı bir şey almak, ne karşınızdakini mutlu eder ne de karşınızdaki insanın sahte mutluluğu sizi mutlu eder. O yüzden eğer biri gelip artık hediye almak veya vermek gibi bir derdin olmayacak ve ömrünün sonuna kadar her yıl bu beş hediyeyi alacaksın dese o hediyeler şu şekilde olurdu:
İlk olarak bir tane kıyafet isterdim çünkü insan ne kadar kıyafeti olursa olsun kıyafet almaya ömrü boyunca devam eder. Üstelik kıyafet uzun ömürlü bir hediyedir. Küçük gelmeye başlayınca ihtiyacı olan sokak çocuklarına verebilir veya anısı olan kıyafetleri çocuklarınıza saklayabilirsiniz.
İkinci olarak plak isterdim. Bazı insanlara çok pahalı veya gereksiz gelebilecek bir hediye fakat benim için evde bir plak köşesinin bulunması, o eve huzur katan unsurlardan biridir.
Üçüncü olarak bir kitap isterdim. Ama bu kitabın ben beğeneceğim için değil, karşımdaki insan okuyup beğendiği için alınmasını isterdim. Bu sayede karşımdaki insanın zevklerini öğrenirdim. Ayrıca onun okumadığı bir kitap üzerine oturup konuşamayız fakat okuduğu bir kitabı hediye ettiğinde bu kitapta neyi sevdiğini veya sevmediğini, benim neyi sevdiğimi veya sevmediğimi oturup uzun uzun konuşabiliriz.
Dördüncü olarak bir DVD ve DVD’yi oturup benimle birlikte izlemesini isterdim. Çünkü izlenen filmler unutulur, okunan kitaplar unutulur fakat elinizde o film veya kitapla ilgili somut bir şey bulunursa konusunu unutsanız bile o filmi izlediğinizi veya o kitabı okuduğunuzu unutmazsınız.
Son olarak o sıralar benim için anlamı olan bir şey isterdim. Bu bir yüzük olabilir, bir taş olabilir, bir kolye olabilir, bir bitki olabilir. Sadece önemli olan şey o hediyenin bana o zamanları hatırlatması ve sonrasında o hediyeye bakıp ‘’Gerçekten mi?’’ ‘’Gerçekten hayat sana bunu isteyecek ne yaşatmış olabilir?’’ gibi sorular sorabilmeyi isterdim.
Kısaca benim için hediye demek anılar demek. Yani bir hediyenin anlamlı olması demek. Bu hediye bir taş bile olsa benim onu yıllarca severek saklamam, o zamanki yaşam şeklimi, hediyeyi alırken ki tepkimi, duygularımı hatırlayabilmem demek.