-Kendini suçluyor musun?
-Efendim?
-Bu durumda bir hastanın bir tür… suçluluk hissetmesi oldukça yaygındır.
-Ne durumu?
-Kaza.
Nefes nefese uyandım. Aynı oda, aynı kusmuk rengi duvarlar, aynı vızıldayan ışık. Her şey yolundaydı, her şey yerinde. Neden yine ter içinde uyandığımı hatırlamıyorum, ilginç bir rüya mı görmüştüm acaba? Bu garip motelde kalmaya başladığımdan beri sürekli yatağım ve vücudun sırılsıklam uyanıyorum, her ne kadar ter olduğunu düşünsem de bazen bunaltıcı sıcağın yanında keskin bir demir kokusu da eşlik ediyor.
Başucumda duran ilaç tepsisine uzanıp kırmızı ve yeşil hapları tekte boğazımdan aşağı attım. Su yoktu yanımda, mavi önlüklü hizmetlilerden istememe rağmen gece su getirmemişler bana. Onlara ödediğim parayı hak ettiklerine olan inancım gün geçtikçe azalıyor böylece. Terliklerimi ayağıma geçirip usulca ayağa kalktım, kapakları olmayan dolabımdan tıpkı üstümdekine benzeyen bir eşofman altı çekip üstüme geçirdim. Bu motelin öyle garip kuralları vardı ki biri de girişlerde kendimize ait her türlü eşyayı resepsiyonda bırakmaktı. Ben tam duvara sıkıca tutturulmuş aynada saçımı düzeltirken Daisy arkamda belirdi. Saçlarını sıkı bir topuza tutturmuş, yırtık pembe tütüsüyle arkamda dans ediyordu. Aynadaki yansımasına gülümseyişimi fark edince kıkırdayarak bacaklarıma sarıldı. Odadan çıkmadan önce onu kucağıma alıp omuzlarıma oturttum.
Kaldığım odanın kapısını aralamak biraz zor olsa da Daisy ile çıkmayı başardık. Normalde kapıda her gün karşılayacak biri bulunurdu, bugün neden yoktu acaba?
-Belki de meşguldürler. Daisy’nin sesi kulaklarımda çınladı ancak omuzlarımdaki ağırlığı gitmişti, kendisi de.
-Daisy? Nereye gittin?
-Buradayım, hadi yemek yiyelim. Daisy’nin ağlamasına dayanamam, bu yüzden hızlı adımlarla yemekhaneye gittim. Buranın yemekleri öyle gösterişi olan cazibeler değildi hiç ama yine de karnınızı doyurmaya yeterdi. Motel odalarından yemekhaneye giden koridor gittikçe uzuyor gibi görünse de Daisy bana geçen gün bir parçası olduğu bale resitalini anlatırken zaman hızlı geçti, yemekhaneye geldik. Geldik gelmesine ama burası da koridorlar kadar boştu, adeta bir şeyler ters gibiydi. Etrafıma bakındım, görevlilere seslendim, duyanım olmadı. Daisy bağırarak ne kadar acıktığından bahsederken başıma saplanan ağrılar gözlerimi yaşartıyordu, Daisy’e susması için yalvarsam da Molly’nin sesini duyana kadar susmadı. Molly orta yaşlı, kızıl saçlı bir bayandı. Size bir sır vereyim mi? Molly aslında 2 yıl önce ben hariç herkese öldüğüne dair bir şaka yaptı, o günden beri sadece benimle konuşuyor. Sahte cenazesindeki diğer insanlar bunu o kadar komik bulmasa da benim her bundan bahsedişimde Molly gülmekten yerlere yığılıyor. Ona endişelerimi dile getirsem de pek umursamıyor. Yine de Daisy’i susturabilen tek kişi olduğu için ona minnettarım.
Daisy ile Molly paslı demir masalardan birine oturdular, bende soğuk sandviçlerden Bir tane alıp yanlarına oturdum. Onlar genelde ben kalkmadan yemek yiyorlar, en azından bana söyledikleri bu kadar. Kendi aralarında konuşmalarını dinledim yemeğimi yavaş yavaş yerken. Aslında sıradan günlerden biri gibi görünüyordu, tabii ben arkamızda duran figürü fark edene kadar. Elleri vıcık vıcık olmuş bu kara figür bir çırpıda Daisy’i yakalayıp biz fark etmeden koşmaya başladı. Daisy boğazını yırtarken ben ve Molly arkalarından koştuk. Başım zonkluyordu hala, gözlerim bulanıklaşmaya, midem bulanmaya başladı. Daisy’nin çığlıklarına Molly’nin ağlayışı karışınca aniden durdum. Koridor uzadıkça uzuyordu, bütün dünya aniden sessizliğe büründü. Bu yardım çığlıklarını bir tek ben mi duyuyordum? Neredeydi bu motelin görevlileri?
-Aha buldum seni! Anna yine yanlış ilaçları mı aldın yoksa? Her yerde seni arıyorduk yürü, odana geri dönüyorsun.
Odama zorla götürüldüğümü hatırlıyorum. Molly ve Daisy sessizce ağlamaya devam ediyorlardı, kolumdaki sivrisinek ısırığıyla hemencecik sustular. Gözlerimin ağırlaşmasıyla kafamın çürük kokulu yastığıma düşmesi bir oldu.