Hasret Dolu Bir Vahşet

Yutkundum. Acı ve keskin bir duygu hissettim. Boğazım resmen benim emrime uymuyordu. “Patron seninle konuşacakmış” “Ne! Ne patronu?” Adam sokaktan uzaklaşmaya başladı. Ne garip insanlar var. Rüzgarın boynumdaki esişi beni oldukça tatmin etmişti. Bana göre hayatın bu incelikleri beni canlı tutan şeydi. Babam hep yaşamakla canlı olmanın farkını anlatır dururdu. Erken yaşta merdivenlerden düşerek yaşamına son verdi. Peki ona göre bu mucizevi fark neydi: Yaşamak hayatın duygularını tatmakken canlı olmak bu duyguları diğerlerini hissettirmekti. 

“Pazar görüşürüz.” “Yine mi sen, kimsin?” Adam çocukça tebessüm edip el sallamaya başladı. Açıkcası tanısam büyük ihtimal kanka olurduk ya da boğazımı kesip cesetimi denize atardı. Telefonumun *rocky* alarmı çalmaya başladı. Ellerim titriyordu. Alnımdan süzülen ter damlası kıyafetimden içeri girip yok oldu. Derin nefes alıp açtım. Karşı tarafa konuşma imkanı vermeden net bir şekilde: “Seni çok özledim. Biliyorum, gerçekten yaşattığım acıların farkındayım. Bir şans tanımanı istiyorum sadece bir tane. Bana bunu yapmaz mısın?” dedim. “Avukatımla konuştum. Çocukları bundan sonra ayda bir göreceksin” “Ne! Sen delirdin mi?” “Sorun çıkartma” “Ne sorunu! sen aklını mı kaçırdın?” Telefonu yüzüme kapattı. Bir saniye bile düşünmeden anahtarımı yokladım. Var gücümle koşuyordum. Arabaya atladım. Artık her şey o kadar açık ve netti ki. Buna hakkı yoktu. Babam olsaydı benden utanır doğru şeyi yapmamı söylerdi. Zamanı gelmeden her şeyi düzeltmeliydim. Zili çalmaya tenezzül bile etmedim. Alacaklı gibi kapıya vurdum. Kapı açıldı. Tam bağırmaya başlayacakken küçük Efe’yi gördüm. Sımsıkı sarıldım. Lakin o bir yabancıdan betermişim gibi beni savuşturdu. Ağlamaya başlayıp uzaklaştı. Neden böyle yapıyordu? Ona ne kusurum dokunmuş olabilirdi? İçeri girdim. Etraf ne kadar da değişmişti. Duvarlar boyanmış, yeni mobilya alınmıştı. Dürüst olmalıyım kıskanmıştım. İşten yeni atılmış bir vaziyette olan ben eski eşimin evini kafamın içinde övüyordum. “Kimsiniz? Lütfen derhal evimden çıkın.” “Asıl siz kimsiniz? Gülnihalin evinde ne yapıyorsunuz?” “Lüften polisi aramak istemiyorum!” Evden yavaş adımlarla çıktım. Adeta beynim durmuştu. Telefonumu açıp navigasyonu baktım. Evet doğru yerdeydim. Peki içerideki kimdi? Kaldırımın ucuna çöküp yatmaya başladım. Gökyüzü ne kadar da güzeldi. Seri bir hareketle kalkıp koşmaya başladım. Anında kafama dank etmişti. Benim eve geleceğimi biliyordu o yüzden arkadaşını çağırmış olmalıydı. Kapıya omuz atıp zorla girdim. Melankolik bir biçimde oturup telefonumundan müzik açtım. Kadının beni görmesiyle elindekileri bırakması bir oldu. Tabağı düşürdüğünde acı bir bağırma duyuldu. Tabak çıplak parmaklarını kesmişti.

Mahkeme kararı sonucu, diğer suçlarımı da toplayınca 12 yıl orta güvenlikte bir hapise yönlendirildim. Açıkçası hala onu özlüyorum ama endişeli değilim çünkü geri barışacağımıza eminim. Babamın hep dediği gibi: “Geçmişten ders almayan kişinin işi geleceğe ibret olmaktır.”

 

(Visited 27 times, 1 visits today)