Okul hayatımız boyunca tek hedefimiz spesifik bir sınavı kazanmak oluyor, bu sınav için günlerimizi gecelerimize katarak varımızla yokumuzla çalışıyoruz. Bu yoğun sistem belki de hayatımızdaki en verimli ve en yaratıcı olduğumuz zamanı bizden bu şekilde alıyor. Kendimizi ne doğru düzgün geliştirebiliyoruz, ne de bu baskı altında stresle başa çıkabiliyoruz. Hepsi ne için? İyi bir gelecek için. Fakat geleceğimizi belirleyen etmenler sadece sınavlar mı olmalı?
Malesef eğitimin sadece dersler ve sınavlar olduğu yanılgısı sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok ülkesinde yaygın. Fakat bazı ülkeler ise öğrencilerinin üniversiteye girişinde sadece akademik geçmişine bakmıyorlar. Onun yerine öğrencinin çok yönlü olması, kendini ifade etmedeki yeteneği gibi birçok akademik olmayan özellikler de önem taşıyor öğrenci kabulünde. Tabii en iyi sayılabilecek üniversitelerden hiçbiri on iki yıl boyunca doğru dürüst çalışmayan dolayısıyla da derslerine ve geleceğine bu zamana kadar önem göstermemiş birini sırf kendini ifade etme yeteceği iyi diye almaz ki bu gayet mantıklı çünkü çalışıp didinen ve bilumum iletişim becerilerinden de yoksun kalmamayı başarmış birçok kişi var.
Dolayısıyla diploma notunun öğrenci alımında bir kriter olması elbette mantıksız değil. Sonuçta bu öğrencinin de iyiliğine olur çünkü üniversitede göreceği dersleri daha kolay anlamasına yardımcı olur önceki on iki yıllık öğrenim hayatında öğrenmeyi başarabildikleri. Fakat malesef ki hepimiz aynı bilinçlilikte ya da imkanlarda okula gitmiyoruz ki bu da diploma notunda yansıyan iki önemli faktör aslında. Kimse derslerden keyif almaz tabii ki ama öğrendiklerininin ileride işe yarayacağını düşünen ve buna göre çalışanlar aslında hep iyi yerlere gelir ve doğal olarak keyfine önem verenlerse ortalama , hatta kötü de denebilecek, bir öğrenim hayatı sürmeye mahkum kalır. Adaletli olan bu diye düşündünüz değil mi? Peki sistemin ona dayattığı dersler yerine ileriye yönelik bilgi ve pratiğe o anki derslerinden daha çok önem veren de mi ortalama bir yere gitsin? Bence asıl bu adaletsizlik olur. Çünkü, her ne kadar şu anda bunun tam olarak farkına varmış olamasak bile, sınava girmeye zorlandığımız dersler bizi ne kadar hayata hazırlıyor? İlerde büyük bir çoğunluğunu unutacağımız ve dolayısıyla bizim hayatımıza olan etkisi sadece bir sınavdan öteye gidemeyen birçok ders genel kültür olarak bile beynimize kazınmıyor. Bunların yerine gerçekten öğrenmek istediğini ve ilerde işine yarayacağını düşündüğü alanlara yönelmiş biri kendini hem geliştirmiş olur hem de farklı perspektifler edinir.
Yani uzun lafın kısası, okul kabullerinde diploma notu elzem olsa bile kişinin farklı alanlardaki yetkinliğini, kendine kattığı fikir harmanını ve de bir dünya vatandaşı olarak durumunu belirginleştirecek bir mülakat kesinlikle daha sağlıklı bir seçme yöntemi olur. Çünkü girdiğimiz tek bir sınav bizim sadece çok çalışıp çalışmadığımızı kısıtlı zaman ve kısıtlı sorular çerçevesinde ölçer ve bu ölçüm kesinlikle bir, öğrencinin okul dışı hayatının da olduğunu hesaba katarak, hayatının sadece belli bir kısmındaki emeğinin ölçülmesine karşılık gelir. Ve bu ne kadar doğrudur diye sorsam eminim birçoğumuz çoktan o kadar da doğru olmadığını belirtiriz.