Yağmur sonrası toprak kokan havada hızlı adımlarla yürüyen kalın giyimli adamları izleyen birileri vardı. Acemi davranışları sonucunda sırtlarında beyaz bayrak olan bu iki adam onları fark etmiş ancak anlayışla karşılamıştı. Serice yol alan bu iki kişinin muhtemel gidebileceği tek bir yer vardı, bölgenin yeni kralı ile görüşmek istiyor olmalılardı. Ağaçların arasında bu toprak patika özellikle gizli tutuluyordu, sırtlarında da beyaz bayrak olduğuna göre kesinlikle nereye yürüdüklerini biliyorlardı. Tahtında oturan kral durumdan memnundu. Acemi olsalar da iyi bir birlik kurmuştu, birileri alanına girdiğinde hem gözcü kulesi hem de yollara dağılmış olan ekipler hızlıca reaksiyon verip iletişim kuruyordu. Bu iki adam hakkında oldukça meraklıydı. Yeni yerleşkesine geçeli daha birkaç gün olmuştu sadece ancak şimdiden yolcular gelmeye başlamıştı. Hem daha tetikte olması gerektiğini düşünürken hem de sabırsızca yanındaki vezire bir şeyler fısıldadı. Gelen adamların direkt kralla konuşacak hali yoktu ya, küçük bir zorluk çıkarmaktan zarar gelmezdi.
-Sağdaki çalılığın içinde, gördün değil mi? -Gördüm, yürümeye devam edelim, muhtemelen gözetleme birlikleridir. -Eğer öyleyse pek şaşırmam, az çok tanıyorsun onu. -Hep böyleydi, işini garantiye almayı sever. Bu arada şu ilerdeki kırmızılı duvarlı mekan değil mi? -Aynen Joseph öyle demişti. -Duvarlar üç metreyi aşıyor gibi duruyor, iki tane de gözetleme kulesi var. Beyaz bayrağı biraz daha yukarıya çıkarayım mı? -Panik olmana gerek yok yeteri kadar görünüyor. “Kral” aptal değil, iki yolcuyu dinlemeden öldürmeyecektir. -Umarım. Etrafta kuş sesleri dışında nerdeyse hiç ses yoktu. -Daha erken yürümeye başlamalıydık. -Şehir parkında saldırıya uğramayı hesaba katmamıştım maalesef bir dahakine meteor gibi faktörleri da alırım. -Kes sesini. -Az yol kaldı adımlarımızı yavaşlatalım, tehditkar bir hava vermek istemeyiz. Yaklaşık elli metre sonra neden buradasınız diye bağıran bir ses büyük bir kapının ardından geldi. Eski şato kapılarına benzeyen bu kapı belli ki içeri istenmeyen kişilerin girmesini imkansız kılıyordu. Hurda ve çivilerle desteklenmiş duvarlar yeni inşa edilmiş olmalıydı. -Demek hurdalar buraya gitmiş, kralın evini çürümüş metallerle döşeyeceğini düşünmezdim. Kapının arkasındaki ses bu sefer daha yüksek bir şekilde neden buradasınız diye sordu, sonuna da bu son soruşum olacaklardan sorumlu değilim şeklinde ekledi. Büyük yapıyı incelemeye dalmış olan gezginler hızlıca silkindiler. -Biz kralla konuşmaya geldik, onu tanıyoruz. -Kralı tüm şehir tanıyor, özelliğiniz ne. Her dileyen kralla konuşsaydı işin sonu gelmezdi. -Kral kral olduysa bizim sayemizde, manavdaki yabancılar bizleriz. -Öyle demek ha, ilgi çekici. Bu sefer dışarı yerine içeri seslendi. Tam duyulmasa da içinde manav sözcüğü seçiliyordu. Karşıdan birkaç farklı ses tarafından dönüt aldıktan sonra beklemeye başladı. İki taraftan da ses çıkmayınca kapıda bekleyen gezginler beklemekten sıkılmış olacak ki içeri doğru seslendiler. -İçeri almayı düşünüyor musunuz yoksa gidelim mi? İçeriden bir süre ses gelmedi. Gezginlerden konuşmayı yapan tam arkasını dönecekti ki kapıyı çevirecek olan çarklar dönmeye başladı. Kapıyı açan adam, “İçerde de bu küstahlıkla konuşursanız manavdakiler olmanız bile kurtaramaz sizi” dedikten sonra sağdaki kuleye doğru yürüyerek gezginleri başka bir bekçiye devretti. İçeri girdikleri gibi üstlerinde bir sürü göz hissetmelerine rağmen kafalarını eğmeyi reddederek etrafı hızlıca incelemeye başladılar. -Dalga mı geçiyorsun, tüm mekanı gerçekten bir çocuk parkının üstüne mi inşa etmişler? -Ne? Etrafa biraz daha dikkatli bir gözle bakıldığında fark edilen küçük detaylar tonlarca inşaat malzemesinin üç katlı bir çocuk parkının üstüne boca edilerek bir “şato” oluşturduğunu gösteriyordu. Etraftaki çitlerin üstüne duvar çıkılmış, farklı kaydırak alanları da gözetleme kulesi olarak tasarlanmıştı. Şaşkınlık ve hayret içinde olan gezginler aniden durumu fark etmişti. Aynı anda kafaları birbirlerine döndü ve emin oldular. Bu kral da dahil olmak üzere olan dörtlü arkadaş gruplarının küçükken en fazla gittiği parktı.
-O tantana da ne öyle, dışarıda ne oluyor? -Bilmiyorum ama her zamanki olaylardan biri gibi durmuyor, baksana şu Arnold değil mi? Büyük bir salonu andıran evlerinden hızlıca dışarı koştuklarında dışardaki olayları daha rahat gördüler. -Hey Arnold, sen kıdemli muhafız değil misin? Neden buradasın, neler oluyor? -Birileri krala suikast girişiminde bulunmuş. -Ne suikast mı? Arnold son bir bakış attıktan sonra hızlıca koşan kalabalığa katıldı. Şu ana kadar gezginler veya yolcular olarak bildiğimiz Alex ve Nikola anında göz göze geldiler. Bugünün geleceğini biliyorlardı. Wesley harekete geçmişti. -Ne diyorsun, zaten şu anki bize hiç yardım etmiyor. Hem Wesley bizi hatırlıyor olsa gerek? -Tabii ki hatırlıyor, yani umarım. Heyecanlanma bu kadar çabuk Alex, şu anki de kral olmadan önce bizi hatırlıyordu. Hem dinlediysen bu bir suikast girişimi, başarı değil yani. Belki Wesley başarısız olmuştur ve yakalanmıştır. İkisi de yutkundu. Böyle bir suçun cezası da çok ağır olurdu. Sokağa bakan küçük hanelerinden dışarı çıktılar. Hemen yanlarında oturan Daniel de dışardaydı. -Olay nerde olmuş biliyor musun? -Manav çevresinde bir kovalama yaşanmış diye duydum. -Tamamdır teşekkürler, dikkatli ol. -Siz de dikkatli olun. Yolun kenarında hazır bir şekilde bekleyen eski püskü motorsikletlerine atladılar. -Of Nikola, hane bu sefer ben sürecektim. -Vakti mi sence bunun dalga mı geçiyorsun? Diyerek ve gözünü pörtleterek cevap veren Nikola kaskını taktı ve kontağı çevirdi. İkili bölgeye gittiğinde tam olarak ne beklemeleri gerektiğinden pek emin değillerdi ama kesinlikle Wesley’i görmeyi beklemiyorlardı. Adamları ile sebze kasalarının arkasında bir hat oluşturmuş olan Wesley kendilerini kralın birliklerine karşı savunuyorlardı. Herkesten kestiği vergilerle birliklerini iyi donatmış olan kral Wesley’in birliklerini eritiyordu. Tüfeklere karşı tabancalar avantajda değildi. Wesley motorsikletten inen ikiliyi görse de ne anımsayacak ne de tanışma vakti yapacak zamanı yoktu. -HEY YABANCILAR, DÜŞMANIM MISINIZ DOSTUM MU? -DOSTUNUZ. Silah seslerine karşın bir şekilde anlaşmayı başarmışlardı. Wesley ile ikili arasında boş bir sokak vardı, aradan saniyede geçen kurşun sayısının haddi hesabı yoktu. Wesley bir adamına seslendi ve kağıda bir şeyler yazdı. Seslendiği adam biraz koşturarak kağıdı fırlattı. Top haline getirilmiş kağıdı Alex ve Nikola ele geçirdiğinde içinde bir dizi talimat gördüler. Buradan çıktıklarında ödüllendirileceklerinin garantisiyle birlikte çıktıkları bu yol tam umdukları gibi devam ediyordu. Kağıdı okumaya devam ettiler, karşıdaki evlerin üst katlarında uzun dürbüne sahip tüfekler vardı. Onların imha edilmesi gerekiyordu ama Wesley ve ekibinin açısı çok kötüydü, alandan çıkmalarına da izin verilmiyordu. Adamları bir bir vurulurken tek yapabildikleri çaresizlik içinde pek fayda etmeyen karşılıklar vermekti. Belki uzun namlulu tüfekler imha edilirse yayılabilecekleri alan artar, böylece üstünlük sağlayabilirlerdi. Alex “E TAMAM DA BİZ BUNLARI NEYLE VURACAĞIZ?” diye bağırdı. Bir saniyelik kararsızlıktan sonra güvenmeye karar vermiş olan Wesley (başka bir şansı olmadığını fark etmiş de olabilir) başka bir adamına seslendi. Wesley’in yanına gelip düşünmeye başladılar. Bir kağıt daha yolladılar. İçinde o mesafeye ulaşacak silahları olduğu ama nasıl karşı tarafa geçireceklerini bulamadıklarını ifade ediyorlardı. Nikolanın aklına parlakça bir fikir geldi, nispeten parlakça. -Alex bana hemen bantını ver. -Olmaz o bant özel onu Jesley vermişti. -Sıçmayayım Jesley’ine! Nikola eline bantı aldığı gibi motorun yanına gitti. Bantı gaz pedalına yapıştırdıktan sonra motoru birinci vitese aldı. Böylece hızının bir sınırı olacaktı. -Nikola ne yapıyorsun, o elimizdeki tek para kaynağımız! -Bir kumar oynuyorum Alex, eğer bu Wesley şerefsizi kral olduktan sonra bize geri ödeme yapmazsa onu öldürürüm! Alex, Nikola’dan birazcık tırsarak bir adım geri attı. -HEY WESLEY, MOTORU YAKALAYIP DURDURMANIZ GEREK. SONRA SİLAHI MOTORA BAĞLAYIP GERİ GÖNDERİN. Silah seslerinin artmasıyla bağırışı duyamayan Wesley ona rağmen Nikola’nın elindeki banttan planı anlamıştı. -SENİ LANET OLASI DELİ, MOTORU NASIL DURDURACAĞIZ? Wesley’in ağız hareketleri bittiği gibi kontağı çeviren Nikola dikkatlice izlemeye başladı. Motor caddeye çıktığı gibi delik deşik olmuştu. Ama üstünde sürücüsü olmayan bir metal parçası delik deşik olsa da gitmeye devam edebiliyordu. İçinde Arnold’un da bulunduğu bir kraliyet muhafızı ekibi sürücüsü olmayan bu motora anlam vermeye çalışıyordu. Wesley adamlarına seslendi. -ŞU MOTORU BİR ŞEKİLDE DURDURUN! Hızlıca gelen motorun önüne beş kişi atladı. Hemen birinin kontağı kapatmasıyla bağırmayı kesen motor üstünde bantla birlikte silahın yüklenmesini bekliyordu. Motoru çevirip gideceği yeri ayarladıktan yolcu koltuğunun sol tarafına mermi gelemeyecek yere silahı bantladılar. -ÜÇ, İKİ, BİR! Kontağı çeviren Wesley hemen sipere geri girdi. Bir kez daha şaşıran muhafızlar bu sefer motora daha fazla ateş ettiler. Gidip geri geldiği için şüphelenmişlerdi. Motor başarıyla sokağı geçmeyi başardı, ancak ortada başka bir sorun vardı. Beş kişinin zorca durdurduğu motoru normal bir insana göre sıska olan Nikola ile normal bir insandan azıcık daha yapılı olan Alex nasıl durduracaktı? -Nikola, hemen kontağı çevir. -Ne? -Güven bana. Alex motorsikletin geldiği hizaya geçti ve sanki rakibini bekleyen bir sumo güreşçisi gibi ellerini iki yana açtı. Beklediğinden daha sert bir darbe yemişti ama motorun önden çekişli olan lastiğine tutunmayı başarmıştı. Lastik hale dönüyor ve Alex’in kıyafetlerini parçaladıktan sonra derisine zarar veriyordu. Acıdan “NİKOLA!” diye bağıran Alex gözlerini kapatıp dişlerini sıktı. İçinden dayanmam lazım diye geçiriyordu ki motor durdu. Nikola kontağı kapatmıştı. Hemen silahı çıkarıp incelediler. Üstünde uzun bir dürbünü olan gelişmiş teknolojili bir tüfeğe benziyordu. Şu an bu tüfeği alıp kaçsalar bile hayatlarının geri kalanında mutlu bir şekilde yaşayabilirlerdi. Muhtemelen Congos Cumhuriyeti’nde bu silah milyonlar ediyordu. Ama buraya tembellik etmeye gelmemişlerdi. Hem damarlarında gezen adrenalin de buna izin verecek gibi durmuyordu. Silahtan sonra Alex’in yaralarına da bakış atan Nikola çok kötü olmadığına karar verip önceliğine odaklandı. -Bir bakalım, sekiz mermi var. Altı tane de nişancı var. Kaçırma lüksüm pek yok. -Ne sen mi ateş edeceksin, abartma istersen daha önce hiç silah kullanmadın. Alex’in ön plana geçicek olmasından rahatsızlık duysa da ne kadar büyük bir ahmaklık yaptığının farkına varıp silahı Alex’e verdi. -Sana güveniyorum, ben o sırada gözetleme yapacağım. -Tamam, ilk önce en sağ binadaki iki kişiyi hedef alalım. Bizi görmüyorlar değil mi? -Evet, görmüyorlar. Açı tek taraflı, ateş serbest! Konuşması bittiği gibi silah sesi bekleyen Nikola beklediğini almayınca şaşırdı. Birkaç saniye sonra namludan çıkan dumanlar ve karşıdaki nişancının yere düşmesi ile hedefin vurulduğunu anladı. -Neden bu kadar bekledin? -Senin de dediğin gibi, kaçırma lüksümüz yok. Cevap vermeye gerek bile duymayan Nikola sağdaki vurulan nişancının bir solundaki arkadaşını izlemeye başladı. Arkadaşının nerden vurulduğunu tespit edememişti ama artık daha dikkatliydi. Vücudunun açıktaki yerlerini minimale indirerek etrafı tarıyordu. Muhtemelen o sırada kafasının patlamasını beklemiyordu, ne yapalım Alex iyi nişancıydı. Wesley olanları izlerken sağ binadaki nişancıların etkisiz hale gelmesi ile adamlarına sağ tarafa doğru ilerleme emri verdi. Başta korksalar da kimse vurulmayınca koşmaya başlayan takipçileri artık orta binadaki nişancıları görebiliyordu. Orta binada üç nişancı vardı. Alex’in işi kolaylaşmıştı, hem yeri bilinmiyordu hem de artık orta binayı rahatsız edebilen Wesley’in adamları Alex’in tek başına olmamasını sağlıyordu. Üç nişancıdan ortadaki nişancı Alex’in silahının merceğinden gelen ışığı gördü ve eliyle göstererek bağırdı. Hemen bir saniye sonra vurulmuş olsa da Alex geç kalmıştı. Geriye kalan üç nişancı artık Alex’in yerini biliyordu. Siperlere kendilerini Alex’e göre pozisyonlamışlardı, heyecanın getirdiği bir hata yüzünden bir nişancı ayağından vuruldu. Wesley’in adamları varlıklarını hatırlattı. O sırada Nikola ve Alex hızlı hızlı düşünüyorlardı. Şu an oldukları yerden bir santim dahi ilerlerdikleri an vurulacaklardı. -Alex benim yapacağım şeyi umursama, sadece ben sana şimdi dediğim an çık ve vur onları! Sorgulamanın vakti olmadığını bilen Alex, Nikola’nın dediklerini onayladı. Motorsikletin yanına giden Nikola kontağı ve gaz pedalını inceledi. Anlaşılan gelen mermiler gazı kırdığı için bantla bu işi çözemeyecekti. Çaresizlik ve güvensizlik içinde motora atladı. Motorun çalıştığını duyan Alex “Ne yapıyorsun!” diye bağırsa da hemen “Sen kendi işine bak!” diye yanıt alarak geri önüne döndü. Motoru sürmeye başlayan Nikola motorun tekerliği sokağa gözüktüğü gibi “ŞİMDİ!” diye haykırdı. Anında üç tane mermi motora geldi. Biri lastiği patlatarak Nikola’yı yere düşürmüştü. Diğer bir tane paravana gitse de sonuncu mermi hala Nikola’nın bedenindeydi. Yere düşüp yuvarlanmanın etkisiyle her yeri acıyan Nikola karnından vurulduğunu fark etti. Etrafına baktığında bir sevinç havası vardı. Neler olduğunu anlayamayarak gözünü kapattı ve bayıldı. Nişancılar Nikola’ya sıkabilmek için yerlerinden çıktığında orta binadakini Wesley’in adamları vurmuştu. En sol binada tek başına duran nişancıyı Alex halletmişti. Orta binadaki ayağından vurulmuş olan nişancı da tam nişan alamamış mermisini motora isabet ettirememişti. Uzun süredir savaştığı için gücünü kaybetmesi ve yaralı olması da silahını ateşlediği an silahın geri tepmesini kontrol edememesine sebep olup omzunu çıkarmıştı. Böyle bir boşluk yakalayan Alex bir kez daha ateş etti. Wesley ayağa kalkıp bağırdı, “KOŞUN, BU SEFER İŞİNİ DÜZGÜNCE BİTİRECEĞİMİZ BİR KRAL VAR!”
Tüm şatonun park olmasına şaşırmış olan Alex ve Nikola yürümeye devam etti. En son yanlarındaki bekçinin durmasıyla onlar da durdu. -Burdan yukarı çıkın, kral yukarda sizi bekliyor. Kafa mimikleriyle onaylayan Nikola’nın aklına karnındaki sargılar geldi. Halen daha yarası geçmemişti. Hızlı adım temposuna geri dönen Nikola ve Alex sanki bitmeyecekmiş gibi gelen bir yol yürüdükten sonra karşılarından bir düzine adam ve arkada ise büyükçe bir koltukta oturan Wesley’i gördüler. -Demek sizlersiniz, acaba kanıt istesem ayıp etmiş olur muyum? Nikola hemen cebinden Wesley’in savaş sırasında talimatlarını bildirdiği ve savaş sonrası ödül alacaklarının bir garantisinin bulunduğu kağıdı çıkardı. Odada bulunan askerler de o ana tanık olmuş olmalıydı ki gerçekten de onlar gibi fısıldaşmalar döndü. -Evet bu kağıt doğru, demek gerçekten de onlar sizsiniz. Öldüğünüzü düşünüyordum. Aslına bakarsan Nikola, gene de öleceksin. -Adımı nerden biliyorsun? Nikola cümlesini bitirdiği gibi sırtında bir sıcaklık hissetti. Arkasını döndü, ona bakan kişi gözlerinden yaşlar akan Alex’ten başkası değildi.
Yazar notu: Devamı kesinlikle gelecek, olaylar daha yeni başlıyor. Şimdilik hikayenin başlangıcı için iki bin kelime uygun gibi geldi. Sonra görüşmek üzere!