Gri kentim ben. Bütün yollarım griye çıkar. Denizlerin mavileri ile büyüyenler alışamaz bu renksizliğe. Zamanı gelince kıyısında hüzünlenilecek, sevinecek bir denizim yok; iş merkezleri ve beton binalar ile dertleşir insanlar. Bu yüzden sevemezler beni, “memur şehri” ya da “gri şehir” deyip geçerler. Gerçekten de saat altıya gelirken metroda yer kapmaya çalışan memurların yüzünde grinin en soluk tonu gözlemlenebilir. Fakat bütün bunlara rağmen en iyi Ankaralı tanır renkleri.
Beyazı bilir Ankaralı. Kışın her tarafımı nazikçe kaplayan beyaza aşinadır. Yere bir bardak su düşünce tatil edilen İstanbul’un okullarına küfreder, ertesi gün dokuzda ayakta olacağını bilmesine rağmen dışarı çıkar; bedenini beyaza, beyazıma gömer. Merak etmeyin, üşümez. Alışıktır ayazıma. İsim de takmıştır hatta: Ankara ayazı.
Sokak kedilerinin renkli kürklerinden siyahı, sarıyı, kahverengiyi öğrenir. Başını okşadığı köpek yavruları ona şefkati, paylaşmayı öğretir. Ankaralı az mı gazabına uğramış ayazımın! Üzerim karla kaplandığında alışık olduğu soğuktan şehrin kürklü sakinlerini korumak için seferber olur, evinde bulduklarını elinden geldiğince birleştirerek bir yuva oluşturur.
Yeşil görünce yabancısamaz benim insanlarım. Ne de olsa Türkiye’nin en yeşil büyükşehirlerinden biriyim. Beton yığınlarıyla kaplı dedikleri sokaklarım yeşilin en güzel tonundaki ağaçlar ile çevrili. Yalnızca yeşil mi? Sonbahar kapıyı aralarken turuncuya boyanır her bir köşem. Yakın dostlarımdan rüzgar da oyun oynar bir hafta sonu Kızılay’da gezen üniversitelilere: Düşen yaprakları yüzlerine üfler. Bu oyun onların da hoşuna gidiyor belli ki, yerlerde kalan yapraklarda yuvarlanır öğrenciler her sonbahar.
Siyahıma aşıktır Ankaralı. Siyahımın içinde parlayan ışıklardan anlar sanıldığı gibi geceleri uyumaya çekilmediğimi. Gündüzleri sevgimle sarmasını da bilirim geceleri kur yapmasını da. Dokuzda uyumam ben, sönmez burada ışıklar. Gece boyu ayla, Ankaralılarımla dans ederim.
En iyi bildiği kırmızıdır belki de. Cumhuriyet kırmızısı… O tarihten beri kırmızıyı hisseder her biri. İçindeki kırmızıyı ifade etmek için her sene al renge boyar her bir yanımı, süsler beni. Ellerinde bayraklar ile koşturan çocukları, onları yaşlı gözleri ile izleyen ailelerini görünce ben de duygulanır, ister istemez katılırım sevginçlerine. Hep bir ağızdan coşkuyla okudukları marşlara eşlik ederim büyük mutlulukla.
Dedim ya, denizlerin mavilerini özleyenler ısınamazlar bana. Diğer renklerimi takdir etseler de sevilecek bir mavi bulamazlar bende. Oysa Ankaralı görür her yerde yabancıların hasret kaldığı maviyi. Üzerinde martıların süzüldüğü, dalgaların birbirlerini kovaladığı bir denizden gelmez benim mavilerim: Bir çift gözden alırım ben mavimi.