Gözlerimi açtığımda parlak bir ışık karşıladı beni, vücudumda dolaşan serin havayı hissedebiliyordum. Işık o kadar parlaktı ki gözlerimi kapadığımda bile şiddetini anlayabiliyordum, nerede olduğumu öğrenme isteğiyle etrafıma baktım, üst tarafı parlak ışıklarla kaplı olan gri bir kabinin içinde olduğumu fark ettim. Kabinin kapağını hafifçe ittim, yavaş bir şekilde açıldı. Birkaç saniye önce içinde olduğum kabine benzeyen kabinlerle dolu, boş ve devasa bir odada olduğumu anlamam uzun sürmedi.
Odayı incelemek için öne doğru bir adım attım, etrafımı saran güçlü rüzgar bir an için üşümeme sebep oldu. Attığım adımın ardından bana seslenen birinin sesini duydum. Arkama döndüğümde gri uzun bir tulum giyen ve sanki bir oyuncak bebekmiş gibi duran, kusursuz saçlara ve pürüzsüz bir cilde sahip olan bir kadın ile göz göze geldim. Onu bir yerden tanıdığımı düşünmeye başlamıştım ancak kim olduğunu anlamakta güçlük çekiyordum.
Beni gördüğü için mutlu olmuşa benziyordu, pek alçak olmayan bir sesle bana seslendi. Ve ona katılmaya karar verdiğim için sevindiğini söyledi, bunu söyledikten sonra kafamda oluşan sorulara almak istediğim cevapları bir an önce duymak istediğim için ona doğru yöneldim, ona ne zamandır bulunduğu kabinin dışında olduğunu sordum. Fakat bu sorumun cevabını o da bilmiyordu, nerede olduğunu, nasıl buraya geldiğini, ne kadar zamandır burada kaldığını veya buradan nasıl çıkacağını bilmiyordu ve bu sorularının cevaplarını benden de alamamak onu hayal kırıklığına uğratmıştı. Daha sonra ortama uzun bir sessizlik hakim oldu bu sessizlik onu korkutmuş olacak ki o anda orada bulduğundan beri yaşadıklarını anlatma kararı aldı. Bana o kabinden çıktığından beri yaşadığı sıra dışı olayları anlatmaya başladı. Benim en çok şaşırdığım olaylar ise hiç açlık, susuzluk hissetmemiş ve uyuma ihtiyacı duymamış olmasıydı. Ayrıca zamanı kontrol edebileceği bir cihaz yoktu etrafında bu yüzden ne zamandır buraya hapsedildiğini de bilmiyordu. Ona buradan çıkmayı hiç deneyip denemediğini sorduğumda bakışlarından bu fikre ne kadar umutsuzca yaklaştığını anlayabildim. Bu bakışları bende ona bunu yapabileceğimizi anlatma istediği duyurdu içimde ama biraz daha düşündükten sonra anlatmaktansa denemeye ikna etmek daha mantıklı geldi.
Bir çıkış yolu bulmak amacıyla beyaz, büyük bir duvara çarpana koştum. Orada bir kapı bulma umuduyla ellerimi duvarda gezdirmeye başladım. Aniden kollarım ve bacaklarımın göremediğim bir güç tarafından kontrol edildiğini hissettim bu adlandıramadığım güç beni mutsuz bir yüz ifadesi ile bıraktığım kusursuz kadına doğru itti ve onun tenine parmak ucum ile dokunduğumda anladım ki gerçek olamayacak kadar mükemmel olan bu kadın kalbi atan, damarlarından sıcak kan akan bir insan değildi, o elektrik kabloları ve biraz da usta taklitçilikle tasarlanmış insan şeklinde ki bir yapay zeka ürünüydü. Beni ürküten nokta ise tenine değmeden önce onun gerçek bir insan olduğuna beni inandırabilmiş olmasıydı. Bana hakim olan o güç beni bulunduğumuz odadan çıkardığında şimdiye kadar gördüklerimin şu an bakmakta olduğum manzara karşısında normal kalmasıydı.
Dünyayı teknoloji ele geçirmişti ve doğal olan her şeyin yerine taklit edilmiş cihazlar yerleştirilmişti. Kuş cıvıltılarının yerini dronların uçuş sesleri, ağaçların yerini şarj istasyonları, insanların yerini ise gerçekçi bir şekilde tasarlanmış robotlar almıştı. Karşılaştığım ilk robotun bana uyguladığı güç bu manzarayı arkamda bırakmama sebep oldu, beni götürmeye çalıştığı yere giderken benim gibi insanları koydukları kabinlerin yanından geçtik. Ve işte o an anladım ki yapay zeka insanlığı sanal bir dünyanın içine hapsetmiş, insanı insan yapan değerleri yok etmişti.