Gri Bina

Bu yılla birlikte üç yıldır, popüler bir internet sitesinde, sıradan ve iş yerinde çoğu kişinin tanımadığı bir yazar olarak çalışıyorum. Yine de çalıştığım yerin popülerliğini ve aldığım maaşı göz önünde bulunduracak olursanız durumun harika olduğunu hatta belki de çok şanslı olduğumu düşündüğünüzü seziyorum. Keşke her şey dışarıdan gözüktüğü gibi ve sizin düşündüğünüz gibi olsaydı. Neredeyse her gün gece yarılarına kadar çalışan sıradan bir yazar olmanın güzel yanını görebilmeyi ben de gerçekten çok isterdim. Aslında her ne kadar zor olsada prestijli bir konumda olduğumu da inkar edemem ama bu maalesef mutluluk getirmiyor. Çalışmak zorunda olduğum, üç yıldır içinde bulunduğum bu ortam, bu dört duvarla çevrili gri, renksiz bina öyle sıkıyor ki canımı, bu ruhsuz binadan ve içindeki bir o kadar ruhsuz, artık makineleşmiş, karşısındakinin duygularını önemsemeyen kaba insanlardan kaçmayı öyle çok istiyorum ki anlatamam. Benden, bana göre çok zor olan bir şey yapmam isteniyor, ilhamsız ve dolayısıyla duygusuzca yazı yazmamı. Benim duygusuzca yazdığım bir yazıyı okuyucu ne kadar beğenebilir ki ve bu tür bir yazıyla ne kadar başarı yakalayabilirim ki?

Mutsuz İnsanların Vazgeçmesi Gereken 7 Kötü Alışkanlık - Aylak Karga
Bundan önce çalıştığım ancak taşınmak zorunda olduğum için ayrılmak durumunda kaldığım iş yerim hatta iş yerim demeye dilimin varmadığı adeta evim gibi olan yer, evim öylesine huzurlu, öylesine sakindi ki. Bu berbat yer çokça orayı, evimi arattırıyor bana. Orada bir aileydik. Binanın bir ruhu vardı, asla gri değil hep renkliydi. Herkesin beni tanıyıp, sevdiği, ön planda olduğum; sevdiğim ve hakikatli insanların olduğu;  asla bir iş yeri gibi hissettirmeyen, evimdeymişim gibi hissettiren o güzel ortam. Her ne kadar popüler olmasada ve şuanki iş yerimde kazandığım paranın yarısından biraz daha fazla kazanıyor olsamda oradayken mutluydum. Çünkü önem arz eden para değildir, hislerdir. Şuanda çalıştığım yerin bunu anlaması tabii ki oldukça zor. Çok iyi hatırlıyorum oradayken stresten uzaktım, stresten uzak olmanın getirisiyle huzurlu ve mutluydum. Ama artık öyle yabancılaştım ki huzur ve mutluluk denen güzel hislere kendimi tanıyamaz, ruh halimi çözemez oldum. Fernando Pessoa’nın dediği şu sözde biraz değişiklik yaparsak benim durumumu anlatıyor sanki: “İstemeden varım ve istemeden öleceğim (bu iş yerinde). Olduğum şeyle (yerle) ol(a)madığım şey (yer) arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum.”

Oradaki en kötü insan, buradaki en iyi insandan yüzlerce kat daha iyiydi. İşte bu yüzden geçmişe olan sevgim ve özlemim… Çünkü bulunulan ortama, binaya renk katan, onu grilikten kurtaran içindeki insanlardır.

(Visited 146 times, 1 visits today)