“Gözlerim biraz yamuk mu olmuş Behçet?” İçimden geçirdim, keşke beni yamuk gözlerle bu eve vereceğine daha doğru düzgün yapıp güzel bir aileye yuvaya verseymiş. Etraftaki bütün tabloların -daha kendilerine arkadaş diyecek kadar samimi olamadım- bir kusurları vardı. Ben son ana kadar çok güzel gidiyordum ki beni yapan bu Behçet Bey son anda yamuk gözlerimle beni mahvetti. Şu an belki de Boğaziçi’nde bir yalıda olabilecekken Beyoğlu’nun hiç bilinmeyen bir evine denk gelmiştim. Behçet’e her ne kadar sinirli olsam da kendisi ile uzunca vakitler geçirdik. Bu evde asla dinleyemeyeceğim türden güzel mi güzel klasik müziklere şahit oldum onun sayesinde. Veyahut mükemmel romanlar okudu benim yanımda. Bu evde hayalini bile kuramayacağım türden. Ona bu konular hakkında minnettarım fakat benim hakettiğim yer burası değildi…
Ben tam bu düşüncelere dalmışken evde sayamadığım kadar fazla olan çocuklardan biri ayaklarını yere öyle bir vuruyordu ki sanki o sesleri kulağımda hissettim. Daha önce hiç karşılaşmamış olduğum bu küçük insanlarla iyi anlaşıp anlaşamayacağım konusunda kararsız kaldım. Geldiğim yerde sessizlik ve huzura karşın burası bir hayli sesli ve cıvıl cıvıldı. Normalde bunu anlatırken gürültülü demem gerekirdi ama içimden “cıvıl cıvıl” tabiri geliyordu. Hâkim olduğum klasik müziğin aksine eğlenceli ve sözlü müzikler çalmaya başladı. Benim yaratılırken düşüncem Boğaziçi’nde güzel bir yalıda sessiz sakin, entellektüel arkadaşlarla birlikte vakit geçirmek iken bir anda kendimi Behçet Bey’in okuduğu romanlardan birinde geçen “mahalle” havasında bir yere geldim. İşin gerçeği sanki bu ses ve kıpranış hoşuma gitmeye başlamıştı bile.
Eve gelen giden çok fazlaydı. Yeni insanları dinliyor ve gözlem yapıyordum. Çok mutluydular. Birlikte oldukça güzel vakit geçiriyorlardı. Hiç sıkılmıyorlardı mesela. Oldukça ilginç bu benim için çünkü ben hiç alışık değilimdir. Yeni deneyimler kazanmak çok hoşuma gidiyordu. Beni handan beğenen evin babası gelip uzun uzun baktı bana. Her bir fırça darbeme kadar inceledi. Ardından beni övmeye başladı. Behçet bilir ben övünülmeye bayılırım! Ne kadar özenle düşünüldüğümden, her bir detayımın çok güzel olduğundan bahsetti. Benim en büyük kusurum olduğunu düşündüğüm gözlerimi bile beğendiğini ifade etti.
Gün geçtikçe bu evde değerli olduğumu anlamaya başladım. Birilerini eleştirmek ne kadar da kolaymış. Onun karakteri bilmeden nasıl biri olduğunu neler yaşadığını bilmeden eleştirmek… Başlarda böbürlenerek kendimi üstün gördüğüm bu aile bana bir yuva oldu. Geçirdiğim her bir dakikadan keyif alıyordum. Onlar sayesinde birinin kusurları ile onlara bakmak yerine sevgi ile bakmayı öğrendim. Aslında handa beni almaya gelen kişilerin çoğu en kusursuz olanımızı seçmeye çalışırken baba beni gördüğü anda “Evet o!”demişti. Biliyor musunuz Behçet Bey gerçekten iyi ki onlar !