Her zaman düşünmek için gittiğim bir park vardır. Sanırsam oraya haftada dört kez giderim. Gerçi orası herkesin hayal ettiği gibi eğlenip gülüşen çocuklarla kaynamaz. Bildiğim en eski parklardan biridir. On yıl önce Ankara’ya taşındığım ilk günden beri hiç değişmemiş ve tadilat yapılmamıştı. Eski ve bakımsız olmasına rağmen düşünmek için çok uygun bir yerdi.
Yine parkta bir banka oturup düşündüğüm günlerden biriydi. Uzun yıllardır kullandığım bir hafıza tekniği olan ‘zihin sarayı’ nı uyguluyordum o sırada. Aslında bu yüzyıllar öncesine dayanan bir tekniktir. Kısacası hatırlamak istediğiniz şeyi zihninizde oluşturduğunuz bir mekandaki istediğiniz eşyayla bağdaştırıyorsunuz. Ve teknik olarak asla unutmayacağınız söyleniyor. Tabi bu makanı tekrar hayal ettiğinizde gerçekleşiyor bunlar. Çok hoşuma giden bir tekniktir aslında. İnsana çok uzun zamandır unuttuğu birçok şeyi hatırlatıyor.
İşte o gün parktayken eskiden asla unutmamak için bu yöntemi kullandığım olayları düşünüyordum. Ve bir anda çok eski bir anı geldi aklıma. Üniversiteye gittiğim yıllardı. Çok çalışmaktan bunaldığım için aynı bugün yaptığım gibi bir parkta oturup temiz hava almaya karar vermiştim. İşte ben böyle oturup düşünürken önümden yaşlı ve üstü başı kir içinde olan bir adam geçti. Eskiden ne yazık ki insanları dış görünüşleri, giydikleri kıyafetler, kullandıkları arabalar gibi saçma sapan şeyler yüzünden çok yargılardım. Çalışıp kazansaymış gibisinden yargılar koyardım ortaya daha olayı bile bilmeden. Ama işte o gün bu tuhaf adam bu konulardaki görüşlerimi tamamıyla değiştirdi.
Bu tuhaf görünüşlü adamın işsiz bir dilenci olduğunu sanmıştım ilk önce. Parkın karşısındaki markete neşeyle girerken de peçete filan alacak sanmıştım. O yüzden on dakika sonra elinde dopdolu bir sürü poşetle çıktığında buna hiç anlam verememiştim. Oldum olası böyle ilginç kişiler ve olaylar ilgimi çekmiştir. Bu yüzden yaşlı adamı merakla izlemeye başladım. Ne şimdi ne yapacağını çok merak ediyordum. Ancak elli yıl düşünsem yaptığı şeyi tahmin edemezdim. Neşeyle poşetleri sokakta gördüğü evsiz insanlara dağıtmaya başladığında yüzümün hali görülecek şeydi doğrusu. Öyle bir şaşırmıştım ki ağzımı kapamasam açık kalacaktı adeta.
Tam da o gün kimseyi ama hiç kimseyi görünüşlerine göre yargılamamaya karar verdim. Çünkü kimse genelde göründüğü gibi bir hayata veya geçmişe sahip olmuyordu. Ayrıca bende o günden sonra insanlara yardım etmeyi hayatımın bir parçası olarak kabul ettim. Bu arada o gün hayat felsefem de değişti. İşte tam olarak şu cümle oldu; Görünüşe göre hüküm vermeyin; zengin kalp, ucuz bir ceketin altında olabilir.