Merhaba! Benim adım Rüzgar, 10 yaşındayım. Annem, babam ve kardeşlerimle yaşıyorum. Evin en büyük çocuğu benim. 3 kardeşim var. Aramızda üçer yaş var. Okulum bir yarışma düzenlemişti, ben de katıldım. Dedektiflik yarışması ama öyle basit bir şey değil. Profesyonel malzemelerle, İstanbul’un en büyük yalılarından birinde olan bir yarışma. Kazanana ise ülkemizin ileri gelen bilim adamlarından istediğimiz bir tanesinin yanında staj yapmak. Bu da öyle kısa bir şey değil, 3 ay boyunca yaz tatilinde süren bir staj. Yarışma için ailemden izin aldım ve ismimi listeye ilk yazdıran kişi oldum. Yarışma için İstanbul’a gittiğimizde bizi çok güzel bir otele yerleştirdiler. Hocaların söylediğine göre yarışma için 100’den fazla kişi ismini yazdırmış ama sadece 10 kişiyi yarışmaya aldılar. Odalarda istediğimiz kişiyle kalabiliyorduk, ben de en sevdiğim arkadaşım Berk’le kaldım. Odalarımız süit oda olduğu için çok rahat ettik. Sırayla jakuziye falan girdik ama tek sıkıntı ne telefon ne de televizyon vardı. Sadece kulaklık getirmemize izin vermişlerdi. Tabii ki biz de gizlice bavullarımız alt kısımlarına telefonlarımızı yerleştirdik. Odaya girdiğimizde hemen bavuldan telefonları çıkarttık ve yastıklarımızın içine sakladık. Yarışma sabahı hepimiz çok heyecanlıydık, yalı düşündüğümüzden de büyük çıktı. Yalının etrafında olay yeri inceleme yazan şeritler vardı. Hepimize birer kit dağıttılar. Kitleri açmamız yasaktı. Yalının kapısı açıktı ve içerideki görevlilerin bir dolabı çekip arkasından bir kapı açtıklarını ve o kapının üstüne, içine bir şişeden kırmızı bir şeyler sıkıp kemikler koydular ve kapıyı kapattılar. Daha sonra bir adam bize bilgilendirme yaptı ve yarışma başladı. Ben herkesin içeri girip o dolabın yakınlarından uzaklaşmasını bekledim ve içeri girdim. Ortalıkta kimse kalmayınca kitimden el fenerini ve parmak izi makinemi çıkarttım. Dolabı yana çektim ve kapıyı itince kapı bana doğru geldi. İçerisi çok karanlıktı ama içeride sönmüş meşaleler gördüm ben de ışığımı yaktım. Kitimden kibriti çıkarttım ve kapıyı kapattım. Meşaleleri yaktığımda adamların döktüğü kırmızı şeyi gördüm ve yerde bir not vardı. Notta şöyle diyordu: “Duvarlardaki parmak izlerinin kime ait olduğun bul ve onun odasına git.”. Notu görür görmez UV ışığıyla duvarları incelemeye başladım. Duvarda bir parmak izi buldum. Hemen makineden parmak izini okuttum ve 5 dk. içinde parmak izinin kimin olduğunu gösterdi. Parmak izi Furkan İSTANBULLU ‘ya aitti. Yani bu yalının sahibine! Hemen parmak izinin olduğu yeri eşyalarımla parçaladım ve notu alıp hemen oradan çıktım. Hemen yatak odasına gittim. Adamın yatak odasında halen birkaç kişi vardı. Onların gitmesini beklerken sanki hiçbir şey bulamamış gibi bir şeylere baktım. Odada tek başıma kalınca hemen çekmeceleri karıştırmaya başladım ve koordinat yazılı olan bir kağıt buldum. Telefonuma koordinatları yazınca yalının deniz manzarasında bulunan bir yeri gösteriyordu. Hemen görevlinin eğer tekne ve dalgıç kostümüne ihtiyacınız olursa gidin dediği yere gittim. Hemen dalgıç kıyafetlerini giyindim ve kaptana koordinatları söyledim. Koordinatlara varınca denize daldım ve büyük bir arayışa koyuldum. Denizin üst tabanına ulaştığımda yerde sahte ceset olarak kullanılmış bir manken gördüm. Mankenin üstünde bir kağıt vardı. Kağıtta “Tebrikler!… Beni bu koordinatlara götür.” yazıyordu. Hemen mankeni tekneye çıkarttım ve bu koordinatları telefonuma yazınca koordinatların Yunan Adası’nı gösterdiğini buldum. Hemen tekneyle adaya yola çıktım. Kaptana adanın etrafında, adaya yakın bir şekilde dolanmasını söyledim. Abi adanın etrafında dolanırken ben de etrafa ipucu için göz gezdiriyordum. Bir anda kıyıda bir ateş önünde de büyük bir masa ve ışıklar olduğunu gördüm. Abiye hemen durup oraya gitmesini söyledim. Kıyıya yaklaştıkça daha da heyecanlanıyordum. En son kıyıya vardığımızda masanın önünde bizim fen hocasını gördüm. Mankeni hemen alıp hocaya götürdüm ve hoca, mankeni masanın üzerine koyup üstünde araştırma yapmamı, söyledi. Araştırmalarımın sonucunda maktulün bıçaklanarak öldürüldüğünü ve tam olarak 2 yıldır suyun altında olduğunu buldum. Hocaya bunu söyledim ve hoca yarışmayı benim kazandığımı söyleyerek yarışmayı bitirdi. Ben de istediğim bilim adamıyla staj yapma hakkı kazandım. Yaz tatili geldiğinde ailem tatile gitti bense profesörün yanında çalışmaya başladım. Profesörün yıllardır yürüttüğü bir deney varmış ve o deneyi tamamlamış. Bana deneyin nasıl bir deney olduğunu anlattı. Deney bir görünmezlik deneyiymiş. Tam olarak bir doz hap (2 hapa denk) 2,5 ay görünmezlik sağlıyormuş. Profesör bu deneyi daha önce eşya ve hayvanlarda denemiş ve işe yaramış. Şimdi de bir insanda denemek için gönüllü arıyormuş. Ben de ben gönüllü olurum ama tek bir şartla dedim. Profesör şartımı sordu ben “Mademki böyle bir deney yapıyoruz neden bunu sıkıcı ve sade yapalım ki?” dedim. Profesör kabul etti. Yaz tatilinin bitiminde tekrar görünür olmam için tatilin bitimine 2,5 ay kala deneye başlayacaktık. Deney günü profesörle bir plan hazırladık ve deneye başladık. Hapları 30 saniye arayla almam gerekiyormuş. İlk hapı içtiğimde ellerim, ikincide ise beynim dahil her yerim uyuştu. Sonra bayılmışım. Uyandığımda hala yerdeydim ve profesör başımda oturmuş üstüme silinebilir boya döküyordu. Uyandım ve ne yaptığı sordum. Bana, beni görebilmek için üzerime boya döktüğünü söyledi. Ben de ”Şu an görünmez miyim?” diye sorduğumda bana verdiği cevap ”Evet.” oldu. Çok şaşırmıştım. Şimdi planımızı uygulamaya başlayalım, dedi. Ben de tamam, dedim. Profesör birkaç maddeyi karıştırarak bir patlamaya sebep oldu. Daha sonra annemi arayarak kendisinin markete gittiği sırada benim laboratuvarda yalnız kaldığımı ve maddeleri birleştirerek patlama yaratıp toz olduğumu, söyledi. Annem çok üzüldü ve ağladı. Kardeşlerim babam annem hepsi kahroldu. Babam polisi aramadan profesör üzerimdeki boyayı sildi. Polisler geldiler, ve profesörü alıp götürdüler. Profesörü arabaya bindirdikleri sırada ben de arabaya bindim. Orada olduğumu belli etmek için profesörün ayağına bastım. Profesör orada olduğumu anlamış olacak ki o da benim ayağıma bastı. Profesörün ifadesini aldıktan sonra onu mahkemeye götürdüler. Hakim ona 3 yıl hapis verdi. Ben de profesörle beraber hapishaneye girdim. Profesör içeri girdi bense dışarıda kapı gardiyanının yanında durdum. Gardiyan kafasını içeri sokup bir şeyler söylediğinde ben o sırada anahtarları aldım. Gardiyanlar nöbet değişince ben de fırsattan yararlanıp profesörü dışarı çıkarttım. Anahtarlar bende olduğu için profesör sanki mahkum değilmiş gibi elini kolunu sallaya sallaya çıktı. Hemen bir taksiye binip profesörün evine gittik. Profesör eşyalarını topladı ve o da yarım doz görünmezlik hapı içti. Biz de uçak biletlerine bakıp Londra’ya gittik. Uçak bileti almamak en iyi avantajımız oldu. Uçağa ikimiz de görünmez olduğu için çok rahat ve masrafsız geçtik. Uçakta uçağın yiyecekleri çok pahalı olduğu için uçağın yemeklerinin depolandığı yere gidip karnımızı doyurduk. Daha sonra çok güzel bir tatil yapıp geri döndük. Geri döndüğümde annem halen ağlıyordu. Biz de panzehir haplarını içip her şeyi itiraf ettik. Profesör bu sefer 1 ay hapse girip çıktı. Annem ise bana çok kızdı.
Görünmezlik Maceraları
(Visited 14 times, 1 visits today)