Envai çeşit nedenden ötürü kimsesiz kalmış ve ailesi tarafından artık istenmeyen veya ailesinin maddi durumunun ona bakmaya elverişli olmayan bir çocuğun o garip sessizlikte soğuk duvarların önüne getirildiğindeki yaşadığı yabancılık, taştan bir kalbiniz yoksa eğer sizi de bir an düşündürür. Alıştığı ortamdan aniden ayrılıp bu pek de sıcakkanlı görünmeyen ve herkesin sözünü açmadığı yere bırakılınca yaşamının kilometre taşını görmüş gibi bir şaşkınlıkla hislerine hakim olmaya çalışır küçük çocuk. Tabii ilk günler yaşayacağı travmaya yakın duygusal çöküntüler ve yepyeni çevresiyle empati kuramamanın verdiği ıssızlık kolay mıdır? Bulunduğu odanın penceresinden bakarak eski hayatını düşünür ve yorganının altında gözyaşları dökerek alışma sürecine doğru adımlarını hızlandırır.
Kimi zaman çocukların doğasına özgü olan o bencillik ve acımasızlıkla kendisine saygısızlık edenler olacak, kimi zaman da yanındaymış yanılgısı veren iyi gün dostları beliriverecek karşısında. Böylece insanların ikiyüzlülüğünün mevcudiyetini erken yaşta kavrayacak ve değer verip verememesi gerekenleri ayırt etme yetisini kazanması uzun sürmeyecektir. Aslında çevresinin de kendisi gibi evrelerden geçen, yaşadıklarını sorgulayan ve çoğu zaman yalnızlıktan bunalan kimselerden oluştuğunun farkına varırsa omuzlarındaki yük azalacak ve tüm bu yaşananların çok doğal olduğunu kendisine sıklıkla hatırlatıp psikolojisinin normalleşmesine izin verecektir. Zamanla ortama diğerleriyle birlikte sağladığı adaptasyon artık bir şeyler için çalışmaya başlaması gerektiğini ona fısıldayacaktır. Öğretmenleriyle kurmaya başladığı duygusal bağ ve aynı zevklere sahip olduğu arkadaşlarıyla birlikte olduğu zamanlar bu adaptasyona katkıda bulunurken öğretmenlerinin ona aşıladığı vatan sevgisi, çocuğun gelişmekte olan anlayışı tarafından hep üretmek durumunda olduğu sonucuna dönüştürülür. Bu sayede çocuk, okulunun kendisine kazandırdığı disiplin ve vizyonla hedefi her ne ise ona emin adımlarla yürümeye, hatta koşmaya başlar. Artık onu durdurabilene aşk olsundur; gerçi işini aşkla yapmayı öğrenen bir bireyin yolunda karşısına çıkan engellerin varlığından söz etmek,bireyin idealizmine karşı biz ölümlüler tarafından yapılmış bir küçümsemedir. Küçüğüne sevgi ve korumayla, büyüğüne saygı ile yaklaşan bir birey sanatına disiplin ve aşk ekledi mi dağları deler, bize de ya ona hayran kalmak ve örnek almak ya da yaptıklarını gıptayla seyre dalmak düşer.
Yatılı okullara çoğu kişi olması gerektiği kadar iyimser bakmasa da benim naçizane fikrimce çocuklara erken yaşta hayatın zorluklarını tanımada ve bunlara göre karakterlerinin olgunlaşmasında yararlı olduğu su götürmez bir gerçektir ve bu durum, insanın yaşamının orta bir evresinde bunlarla yüzleşip mutsuzca ve anlamdan uzak bir şekilde yaşamaya devam etmesinden çok daha tercih edilesidir.
Elbette bir çocuğu baz alırsak bu psikolojik etkilerin deneyimlenmesi hiç adil değildir ancak yanında zamanla kalplerinin derinliklerindekileri paylaşabileceği hakiki dostları belirecektir ve büyük bir olasılıkla artık yuvası haline gelen yatılı okuldan ayrıldığı vakitten çok sonra bile yalnız hissetmesi pek de kolay olmayacaktır. Hayata 1-0 önde başlayacak olması da cabası.
KAYNAKÇA:
Öne Çıkan Görsel: 20minutos.es
1. ve 2. Görseller: Pinterest
3., 4.,5.,6. ve 7. Görseller: nydailynews.com